23 Ocak 2018 Salı

ÜLKEMİZDE TARIMSAL EĞİTİMİN YAPISI


Tarımda Üniversite eğitiminin Ziraat Fakültelerinin bugünkü yapısı içinde yapılmasına, akademik yaşamım boyunca karşıydım ve hala da bu fikrimi koruyorum. Bugün ülkemizde Bölüm düzeyinde verilen tarımsal eğitimin sonunda, mezun olan gençlere verdiğimiz sıfat ZİRAAT MÜHENDİSİ dir. Bu tanım gençlere değişik Bölümlerde verilen formasyonu tanımlamaktan çok uzaktır. Bir Zootekni mezunu ile Bahçe veya Tarla Bitkileri Bölümlerinden mezun olan kişilere ayni meslek ismini vermenin pek mantığı yoktur. Gelin bunu diğer Bölümler bazında da ele alalım. Bugün Çukurova Üniversitesi Ziraat Fakültesi bünyesinde 10 değişik Bölümde lisans eğitimi yapılmaktadır. Bunlardan Bahçe ve Tarla Bitkileri Bölümleri bitkisel, zootekni Bölümü ise hayvansal yetiştiricilik ve ıslah üzerinde eğitim yapmaktadır. Diğer 7 bölümün doğrudan üretim ve ıslah ile ilgileri yoktur. Örneğin Tarımsal Yapılar Bölümü sulama ve tarımsal yapılar gibi mühendislik konularını ele almaktadır. Yani mühendislik kısmı ağırlıklı bir bölümdür. Ayni şekilde Tarımsal mekanizasyon makine mühendisliği ağırlıklı bir bölümdür. Tarım ekonomisi ise ekonomi ve işletme ağırlıklı bir bölümdür. Bitki Koruma ise hastalık, zararlı ve yabancı otları konu alan, diğerlerinden çok farklı bir konuda eğitim yapmaktadır. Siz bu kadar farklı konularda eğitim yapan ve kendi konularında formasyon veren bu birimlerden mezun olanlara ZİRAAT MÜHENDİSİ dediğinizde, bu Bölümlerde yapılan eğitimleri açıklamakta yetersiz kalırsınız. Bir ekonomist Ziraat Mühendisi olarak bir zooteknistin veya bahçecinin işini yapma bilgi ve becerisine sahip değildir. Peyzaj Mimarlığı, Gıda Mühendisliği kendi yapıları içinde çok farklıdırlar. Bu örnekleri artırmak mümkündür.
Şimdi başka açıdan tarımsal eğitime bakalım. Tarımsal Mekanizasyon veya Tarımsal yapılar Bölümlerinde verilen eğitimler makine ve inşaat mühendisliği disiplini içinde formasyon vermektedir. O halde niçin bu Bölümler ilgili Mühendislik Fakülteleri içinde eğitim almamaktadırlar. Ziraat Fakülteleri içinde genelde alacakları 3 – 4 saatlik genel derslerle bitkisel veya hayvansal yetiştirme ve ıslahı konularında beceri göstermelerine olanak yoktur. Diğer taraftan Mühendislik formasyonlarını da ilgili Fakültelerde yapmadıkları içinde bu konuda da yeterli olacaklarını iddia etmek mümkün değildir. Ayni şeyleri Tarım Ekonomisi için de söylemek mümkündür. Bu son örnekten yola çıkarak, işletme lisans eğitimi almış bir gencin,  Ziraat Fakülteleri ilgili Bölümlerinde lisansüstü eğitim yapmaları, gerek kendilerine ve gerekse pratiğe çok daha yararlı olacaktır. Bu şekilde formasyon alan kişiler tarım işletmeleri konusunda uzman kişiler olacak ve sıfatları da Ziraat Mühendisi olmayacaktır.
Kendi konum olan Bitki Koruma Bölümüne de değinmek isterim. Bir kişi öncelikle bitkisel yetiştiricilik ve ıslahı konusunda lisans eğitimi yaptıktan sonra bitki koruma bölümünde bitki hastalıkları, zararlıları veya yabancı otlar konularından birinde yüksek lisans yapmalıdır. Yurtdışında gelişmiş ülkelerin bazılarında, Bitki Koruma Bölümü 3 farklı kısma ayrılmıştır. Çünkü bitki hastalıkları, zararlıları veya yabancı otlar konuları arasında da temelde bir benzerlik yoktur. Ben lisans eğitimimi bahçe bitkileri üzerinde yaptıktan sonra, bitki sağlığı üzerinde doktoramı yaptım. Bu nedenledir ki, akademik çalışmalarımda her yaptığım araştırmanın nasıl pratiğe verilebileceğini hedefledim. Yoksa bugün birçok Bölümde yapılan çalışmalarım ana hedefi yalnızca akademik aşama yapmaktan ibarettir. Lütfen kendi Bölümlerinize bakınız ve yapılan araştırmaların hangi oranda pratikte bir değer taşıdığına, yüksek sesle değil, kendi kendinize karar veriniz. Benim Üniversite yıllarında tüm Bölümlerden pratiğe verilen çalışma sayısının bir elin parmaklarından fazla olacağına inanmıyorum. Çünkü ben Rektörlüğe bağlı Merkez olarak tam anlamıyla uygulamalı araştırma yapan bir birim oluşturabilmiş şanslı akademisyenlerden biriydim.
Yukarıda kısaca açıklamaya çalıştığım gibi bu örneklerden hareketle de, tarımsal eğitimin yapılandırılmasının hatalı olduğuna inanıyorum. Bu açıklamalardan şu sonuca varmanız çok mümkün. O halde Ziraat Mühendisleri, bitkisel üretimde Bahçe ve Tarla Bitkileri, Hayvansal üretimde de Zootekni Bölümünde formasyon alan kişilerdir. Şayet bu konularda çağımız bilgi düzeyine ve uluslararası Ziraat Mühendisliği formasyonuna uygun eğitim yapabilseydik, bu savımız doğru olabilirdi. Ne yazık ki bizlerin lisans eğitim düzeyi çağımızın istediği bilgileri lisans öğrencilerine vermekten oldukça uzak kalmıştır. Bunu daha iyi tanımlayabilmek için bitkisel ve hayvansal üretimin tanımını yapmak gereklidir. Bitkisel ve hayvansal üretim olarak tanımladığımız tarımda amaç, insanoğlunun gereksinmelerini karşılamaktır. Bunun içinde bize verilen materyal bitki ve hayvanlardır. O halde ben tarımı insanoğlunun çıkarları doğrultusunda bitki ve hayvansal üretimi yönetme bilimi olarak tanımlamak isterim. Burada haddimi aşmamak için bir parantez açmak istiyorum. Bundan sonra açıklamaya çalışacaklarım daima bitkisel üretimi kapsayacaktır. Hayvansal üretim dalı yabancım olduğu için onu burada konumuzdan ayırmak isterim. Ancak yukarıdaki tanım onu da içermektedir.
Yalnız bir canlıyı insanın kendi çıkarları açısından yönetebilmesi için öncelikle onu biyolojik ve fizyolojik olarak çok iyi tanıması gereklidir. Ancak canlının fizyolojik olaylarına müdahale edilerek onun yönetimi mümkün olabilir. Burada ıslah konusuna da vurgu yapmak gerekir. Bu konuda insanoğlu, başlangıçta seleksiyon, sonra klasik ıslah, ardından hibrid ıslahı ile daima yüksek üretimi hedeflemiştir. Ayrıca son 30 yıl içinde moleküler biyolojide yapılan inanılmaz ilerlemelerle canlı mühendisliğinin kapıları aralanmaya başlanmıştır. Bu ıslah yöntemleri sonucu ele alınan materyalin ekimi, dikimi, yetiştirilmesi ve beslenmesi esnasında da fizyolojik olarak bu canlıların yönetimi esas alınmıştır. Diğer bir ifadeyle tarımsal eğitim uygulamalı biyolojidir. Bu açıdan tarımsal eğitim yapımız ele alındığında, biyoloji eğitiminin tamama yakını yok sayılmıştır. Çünkü biyoloji, Biyokimya, Botanik, Hücre Biyolojisi, Ekoloji, Evrim Biyolojisi, Genetik, Moleküler Biyoloji, Fizyoloji ve Zooloji bilim dallarını içermektedir.
Yukarıdaki açıklamalar ışığı altında, ülkemiz, tarımsal eğitiminde bu beceriyi gösterebilmiş midir? Ne yazık ki buna evet demek mümkün değildir. Uzun yıllar ülkemiz, genetik materyal bakımında dış ülkelerin pazarı olmuş ve hala olmaya devam etmektedir. Ben konuşmalarımda devamlı olarak bu konuya açıklık getirebilmek için şu örneği vermekteyim. Bugün üretimini yaptığımız tek ve çok yıllık kültür bitkilerinin anaçları yurt dışından gelmektedir. Lütfen düşünün, bana Amasya elması dışında Pazar değeri yüksek ihraç edilebilir, Ülkemizde ıslah edilmiş başka bir elma çeşidi söyleyebilir misiniz? Düne kadar bu durum sebzelerde de geçerliydi. Son yıllarda bu konuda bazı başarılı çalışmalar yapılmaktadır.
Bitki yetiştiriciliğinde klasik makro besin maddeleri dışında bitki beslemedeki tüm gübreler ithal edilmektedir. İlaçlara gelince kükürt ve göztaşı dışında tüm bitki hastalık ve zararlıları ile yabancı ot ilaçları ithaldir. Sonuçta bunlar bitkisel üretimin ana girdileridir. Peki, bunları uygulamakta teknik elemanlarımız ve üreticilerimiz yeterli bilgi ve beceriye sahip midirler? Buna da evet dememiz pek mümkün değildir. Kullanılan agrokimyasalların bitki bünyesinde, yani fizyolojisindeki etkileşimi ve uğrayacağı değişimler bilinmeden, bu konuların mühendisi veya uzmanı ne yazık ki mümkün değildir. Peki, yukarıda teknik eleman olarak tanımladığım ziraat mühendisleri bu konuda niçin yetkin değildir. Ziraat Fakültesinde ders vermeye başladığım 1970 yılının ilk yarısından itibaren üzerinde titizlikle durduğum bir konu, tarımsal eğitimin biyoloji ağırlıklı olması gereğidir. Emekli olduğum güne kadar Çukurova Üniversitesi Ziraat Fakültesinde Bahçe ve Tarla Bitkileri ile Bitki Koruma Bölümleri lisans eğitiminde biyokimyayı temel derslerden biri olarak verdim. Ayrıca yüksek lisans eğitiminde ise moleküler biyoloji ana öğretilerin başında yer almıştır. Bu gelenek bugün de devam etmektedir. Ancak ziraat fakültesi eğitimcilerin çoğu bu nosyondan uzak oldukları için lisans eğitimi çağımızın gereksinmelerini karşılamaktan uzak kalmıştır. Bu bilgi açığı büyük agrokimyasal üreten yabancı firmaların, pazar olarak kullandıkları ülkemizde, Ziraat Mühendislerine verdikleri meslek içi eğitimlerle kısmen kapanabilmektedir. Fakat bu hiçbir zaman yeterli olmamış ve olmamaktadır.
Ancak son yıllarda lisansüstü eğitim için yurt dışına gönderilen genç kuşak akademisyenler, bu açığı kapatacak potansiyele sahiptirler. Bilgili, yetenekli ve çağdaş bilim adamları ülke gelişimi ve mutluluğun ana kaynağıdır. Gelişmiş ülkelere koşut, çağdaş eğitim programları, yukarıda dile getirdiğim ve çalıştığım sürece rahatsız olduğum olumsuzlukların yok edilmesinde en önemli faktör olacaktır. Yalnız bu gençlerin devlet bilim politikaları ile desteklenmesi ve yönetimlerindeki rehberleri bilim olan araştırma kurumlarında çalışma olanağı bulmaları ön koşul olması gereklidir.

Bu hedefe ulaşmada öncelikle devletimizin bilime olan gereksinme ölçütü önemli rol oynayacaktır.

Etiketler: ,

0 Yorum:

Yorum Gönder

Kaydol: Kayıt Yorumları [Atom]

<< Ana Sayfa