ÜLKEMİZDE TARIMSAL EĞİTİMİN YAPISI
Tarımda, Üniversite eğitiminin Ziraat
Fakültelerinin bugünkü yapısı içinde yapılmasına akademik yaşamım boyunca
karşıydım ve hala bu fikrimi koruyorum. Bugün ülkemizde farklı Bölümler
düzeyinde verilen tarımsal eğitimin sonunda, mezun olan gence verdiğimiz sıfat
ZİRAAT MÜHENDİSİ dir. Bu tanım gençlere değişik Bölümlerde verilen formasyonu
tanımlamaktan çok uzaktır. Bir Zootekni veya ekonomi mezunu ile Bahçe veya Tarla Bitkileri
Bölümlerinden mezun olan kişilere ayni meslek ismini vermenin pek mantığı
yoktur. Gelin bunu diğer Bölümler bazında da inceleyelim. Bugün Çukurova
Üniversitesi Ziraat Fakültesi bünyesinde 10 değişik Bölümde lisans eğitimi
yapılmaktadır. Bunlardan Bahçe ve Tarla Bitkileri Bölümleri bitkisel, zootekni
Bölümü ise hayvansal yetiştiricilik ve ıslah üzerinde eğitim yapmaktadır. Diğer
7 Bölümün doğrudan üretim ve ıslah ile ilgileri yoktur. Örneğin Tarımsal
Yapılar Bölümü sulama ve tarımsal yapıları konu almaktadır. Yani mühendislik
kısmı ağırlıklı bir bölümdür. Ayni şekilde Tarımsal mekanizasyon makine
mühendisliği ağırlıklı bir bölümdür. Tarım ekonomisi ise ekonomi ve işletme
ağırlıklı bir bölümdür. Bitki Koruma ise hastalık, zararlı ve yabancı otları
konu alan, diğerlerinden çok farklı bir
konuda eğitim yapmaktadır. Siz bu kadar farklı konularda eğitim yapan ve kendi
konularında formasyon veren bu birimlerden mezun olan kişilere Ziraat Mühendisi
dediğinizde, bu Bölümlerde yapılan eğitimleri hem inkar etmiş ve hem de açıklamakta yetersiz kalırsınız.
Bir ekonomist Ziraat Mühendisi olarak bir zooteknistin veya bahçecinin işini
yapma bilgi ve becerisine sahip değildir. Bu örnekleri artırmak mümkündür.
Şimdi başka açıdan tarımsal eğitime
bakalım. Tarımsal Mekanizasyon veya Tarımsal Yapılar Bölümlerinde verilen
eğitimler makine ve inşaat mühendisliği disiplini içinde formasyon vermektedir.
O halde niçin bu Bölümler ilgili Mühendislik Fakültelerinde eğitim
almamaktadırlar. Ziraat Fakülteleri içinde genelde alacakları 3 – 4 saatlik
genel derslerle bitkisel veya hayvansal yetiştirme ve ıslahı konularında beceri
göstermelerine olanak yoktur. Diğer taraftan Mühendislik formasyonlarını da
ilgili Fakültelerde yapmadıkları içinde bu konuda da yeterli olacaklarını iddia
etmek mümkün değildir. Ayni şeyleri Tarım Ekonomisi için de söylemek mümkündür.
Bu son örnekten yola çıkarak, işletme lisans eğitimi almış bir gencin, Ziraat Fakültelerinin ilgili Bölümlerinde
lisansüstü eğitim yapmaları, gerek kendilerine ve gerekse pratiğe çok daha
yararlı olacaktır. Bu şekilde formasyon alan tarım işletmeleri konusunda uzman kişiler
olacak ve sıfatları da Ziraat Mühendisi olmayacaktır.
Kendi konum olan Bitki Koruma
Bölümüne de değinmek isterim. Bir kişi öncelikle bitki yetiştiricilik ve ıslahı
konusunda lisans eğitimi yaptıktan sonra bitki koruma bölümünde bitki
hastalıkları, zararlıları veya yabancı otlar konularından yalnızca birinde yüksek lisans
yapmalıdırlar. Yurtdışında gelişmiş ülkelerin bazılarında, Bitki Koruma Bölümü 3 kısma ayrılmıştır. Çünkü bitki
hastalıkları, zararlıları veya yabancı otlar konuları arasında da temelde bir
benzerlik yoktur. Ben lisans eğitimimi bahçe bitkileri üzerinde yaptıktan
sonra, bitki sağlığının fitopatoloji anabilim dalında doktoramı yaptım. Bu nedenledir ki, akademik
çalışmalarımda her yaptığım araştırmanın nasıl pratiğe verilebileceğini
hedefledim. Yoksa bugün birçok Bölümde yapılan çalışmaların ana hedefi yalnızca
akademik aşama yapmak olmaktadır. Lütfen kendi Bölümlerinize bakınız ve yapılan
araştırmaların hangi oranda pratikte bir değer taşıdığına, yüksek sesle değil,
kendi kendinize irdeleyiniz. Benim Üniversite yıllarında tüm Bölümlerden pratiğe
verilen çalışma sayısının bir elin parmaklarından fazla olacağına inanmıyorum.
Çünkü ben Rektörlüğe bağlı Merkez olarak tam anlamıyla uygulamalı araştırma
yapan bir birim oluşturabilmiş şanslı akademisyenlerden biriydim.
Yukarıda kısaca açıklamaya çalıştığım
gibi bu örneklerden hareketle de, tarımsal eğitimin yapılandırılmasının hatalı
olduğuna inanıyorum. Bu açıklamalardan şu sonuca varmanız çok mümkün. O halde
Ziraat Mühendisleri, bitkisel üretimde Bahçe ve Tarla Bitkileri, Hayvansal
üretimde de Zootekni Bölümünde formasyon alan kişilerdir. Şayet bu konularda
çağımız bilgi düzeyine ve uluslararası Ziraat Mühendisliği formasyonuna uygun
eğitim yapabilseydik, bu savımız doğru olabilirdi. Ne yazık ki, bizlerin lisans
eğitim düzeyi çağımızın istediği bilgileri lisans öğrencilerine vermekten
oldukça uzak kalmış ve kalmaktadır. Bunu daha iyi tanımlayabilmek için bitkisel
ve hayvansal üretimin tanımını yapmak gereklidir. Bitkisel ve hayvansal üretim
olarak tanımladığımız tarımdan amaç, insanoğlunun gereksinmelerini
karşılamaktır. Bunun içinde bize verilen materyal bitkiler ve hayvanlardır. O
halde ben tarımı, insanoğlunun çıkarları doğrultusunda bitki ve hayvansal organizmaları kullanarak, üretimi yönetme sanatı olarak tanımlamak isterim. Burada haddimi aşmamak için
bir parantez açmak istiyorum. Bundan sonra açıklamağa çalışacaklarım daima
bitkisel üretimi kapsayacaktır. Hayvansal üretim dalı yabancım olduğu için onu
burada konumuzdan ayırmak isterim. Ancak yukarıdaki tanım onu da içermektedir.
Yalnız bir canlıyı insanın kendi
çıkarları açısından yönetebilmesi için öncelikle onu fizyolojik olarak çok iyi
tanıması gereklidir. Ancak bu fizyolojik olaylara müdahale edilerek bir
canlının yönetimi mümkün olmaktadır. Burada ıslah konusuna da vurgu yapmak
gerekir. Bu konuda insanoğlu, başlangıçta seleksiyon, sonra klasik ıslah,
ardından hibrit ıslahı ile dayanıklı hatlar ve yüksek verimi hedeflemiştir.
Ayrıca son 30 yıl içinde moleküler biyolojide yapılan inanılmaz ilerlemelerle
canlı mühendisliğinin kapıları aralanmağa başlanmıştır. Bu ıslah yöntemleri
sonucu ele alınan materyalin ekimi, dikimi, yetiştirilmesi ve beslenmesi
esnasında da fizyolojik olarak bu canlıların yönetimi esas alınmıştır.
Yukarıdaki açıklamaların ışığı
altında, ülkemiz, tarımda bu beceriyi gösterebilmiş midir? Ne yazık ki, buna
evet demek mümkün değildir. Uzun yıllar ülkemiz genetik materyal bakımında dış
ülkelerin pazarı olmuş ve hala olmaktadır. Ben konuşmalarımda devamlı olarak bu
konuya açıklık getirebilmek için şu örneği vermekteyim. Bugün üretimi
yaptığımız tek ve çok yıllık kültür bitkilerinin anaçları yurtdışından
gelmektedir. Lütfen düşünün, bana Amasya elması dışında pazar değeri yüksek
ihraç edilebilir, Ülkemizde ıslah edilmiş başka bir elma çeşidi söyleyebilir
misiniz? Düne kadar bu durum sebzelerde de geçerliydi. Son yıllarda bu konuda
bazı başarılı çalışmalar yapılmaktadır. Ama gelişmiş ülkeler genetik
mühendisliği ile arayı açmaktadır.
Bitki yetiştiriciliğinde klasik makro
besin maddeleri dışında bitki beslemedeki tüm gübreler ithal edilmektedir.
İlaçlara gelince kükürt ve göztaşı dışında tüm bitki hastalık ve zararlıları
ile yabancı ot ilaçları ithaldir. Nihayet bunlar bitkisel üretimin ana
girdileridir. Peki, bunları uygulamakta teknik elemanlarımız ve üreticilerimiz
yeterli bilgi ve beceriye sahip midirler? Buna da evet dememiz pek mümkün
değildir. Kullanılan agrokimyasalların bitki bünyesinde, yani fizyolojisindeki
etkileşim ve uğrayacağı değişimler bilinmeden, bu konuların bilindiğini iddia
etmek ne yazık ki mümkün değildir. Peki, yukarıda teknik eleman olarak
tanımladığım ziraat mühendisleri bu konuda niçin yetkin değildir. Ziraat
Fakültesinde ders vermeğe başladığım 1970 yılının ilk yarısından itibaren
üzerinde titizlikle durduğum bir konu, tarımsal eğitimin biyokimya ağırlıklı
olması gereğidir. Emekli olduğum güne kadar Çukurova Üniversitesi Ziraat
Fakültesinde Bahçe ve Tarla Bitkileri ile Bitki Koruma Bölümleri lisans
eğitiminde biyokimyayı temel derslerden biri olarak verdim. Bu gelenek bugün de
devam etmektedir. Ancak eğitimcilerin çoğu bu nosyondan uzak kaldıkları için
lisans eğitimi çağımızın gereksinmelerini karşılamaktan uzak kalmıştır. Bu açık,
büyük agrokimyasal üreten yabancı firmaların, pazar olarak kullandıkları
ülkemizde Ziraat Mühendislerine verdikleri meslek içi eğitimlerle kısmen
kapanabilmektedir. Fakat bu hiçbir zaman yeterli olmamış ve olmamaktadır.
Yukarıda kısaca özetlediğim gibi
artık Ziraat Fakültelerindeki bugünkü eğitim ve öğretim programı içinde çağdaş
tarımı anlayacak ve girdileri bilinçli kullanacak Ziraat Mühendislerini
yetiştirilmesine olanak yoktur. Artık tarım teorik olan biyoloji, zooloji,
kimya, makine, elektronik, inşaat, genetik gibi bilim dallarının uygulama alanları
haline gelmiştir. Bu gerçek daha geçen asrın başında gelişmiş ülkeler
tarafından fark edilerek, eğitim programları buna göre planmış ve uygulamaya
başlanmıştır.
Ancak son yıllarda lisansüstü eğitim
için yurtdışına gönderilen genç kuşak akademisyenler, bu açığı kapatacak
potansiyele sahiptirler. Bilgili, yetenekli ve çağdaş bilim adamları ülke
gelişimi ve mutluluğun ana kaynağıdır. Gelişmiş ülkelere koşut, çağdaş eğitim
programları, yukarıda dile getirdiğim ve çalıştığım sürece rahatsız olduğum
olumsuzlukların yok edilmesinde en önemli faktördür. Yalnız bu gençlerin devlet
bilim politikaları ile desteklenmesi ve yönetimlerinde rehberi bilim olan bağımsız araştırma kurumlarında çalışma olanağı bulmaları önkoşul olması gerekir.
Etiketler: Biyokimya eğitimi, Tarımın tanımı, Ziraat Mühendisliği eğitimi
0 Yorum:
Yorum Gönder
Kaydol: Kayıt Yorumları [Atom]
<< Ana Sayfa