16 Mart 2017 Perşembe

ÜLKEMİZDE TARIMSAL EĞİTİMİN YAPISI


Tarımda, Üniversite eğitiminin Ziraat Fakültelerinin bugünkü yapısı içinde yapılmasına akademik yaşamım boyunca karşıydım ve hala bu fikrimi koruyorum. Bugün ülkemizde farklı Bölümler düzeyinde verilen tarımsal eğitimin sonunda, mezun olan gence verdiğimiz sıfat ZİRAAT MÜHENDİSİ dir. Bu tanım gençlere değişik Bölümlerde verilen formasyonu tanımlamaktan çok uzaktır. Bir Zootekni veya ekonomi mezunu ile Bahçe veya Tarla Bitkileri Bölümlerinden mezun olan kişilere ayni meslek ismini vermenin pek mantığı yoktur. Gelin bunu diğer Bölümler bazında da inceleyelim. Bugün Çukurova Üniversitesi Ziraat Fakültesi bünyesinde 10 değişik Bölümde lisans eğitimi yapılmaktadır. Bunlardan Bahçe ve Tarla Bitkileri Bölümleri bitkisel, zootekni Bölümü ise hayvansal yetiştiricilik ve ıslah üzerinde eğitim yapmaktadır. Diğer 7 Bölümün doğrudan üretim ve ıslah ile ilgileri yoktur. Örneğin Tarımsal Yapılar Bölümü sulama ve tarımsal yapıları konu almaktadır. Yani mühendislik kısmı ağırlıklı bir bölümdür. Ayni şekilde Tarımsal mekanizasyon makine mühendisliği ağırlıklı bir bölümdür. Tarım ekonomisi ise ekonomi ve işletme ağırlıklı bir bölümdür. Bitki Koruma ise hastalık, zararlı ve yabancı otları konu alan, diğerlerinden çok farklı  bir konuda eğitim yapmaktadır. Siz bu kadar farklı konularda eğitim yapan ve kendi konularında formasyon veren bu birimlerden mezun olan kişilere Ziraat Mühendisi dediğinizde, bu Bölümlerde yapılan eğitimleri hem inkar etmiş ve hem de açıklamakta yetersiz kalırsınız. Bir ekonomist Ziraat Mühendisi olarak bir zooteknistin veya bahçecinin işini yapma bilgi ve becerisine sahip değildir. Bu örnekleri artırmak mümkündür.
Şimdi başka açıdan tarımsal eğitime bakalım. Tarımsal Mekanizasyon veya Tarımsal Yapılar Bölümlerinde verilen eğitimler makine ve inşaat mühendisliği disiplini içinde formasyon vermektedir. O halde niçin bu Bölümler ilgili Mühendislik Fakültelerinde eğitim almamaktadırlar. Ziraat Fakülteleri içinde genelde alacakları 3 – 4 saatlik genel derslerle bitkisel veya hayvansal yetiştirme ve ıslahı konularında beceri göstermelerine olanak yoktur. Diğer taraftan Mühendislik formasyonlarını da ilgili Fakültelerde yapmadıkları içinde bu konuda da yeterli olacaklarını iddia etmek mümkün değildir. Ayni şeyleri Tarım Ekonomisi için de söylemek mümkündür. Bu son örnekten yola çıkarak, işletme lisans eğitimi almış bir gencin,  Ziraat Fakültelerinin ilgili Bölümlerinde lisansüstü eğitim yapmaları, gerek kendilerine ve gerekse pratiğe çok daha yararlı olacaktır. Bu şekilde formasyon alan tarım işletmeleri konusunda uzman kişiler olacak ve sıfatları da Ziraat Mühendisi olmayacaktır.
Kendi konum olan Bitki Koruma Bölümüne de değinmek isterim. Bir kişi öncelikle bitki yetiştiricilik ve ıslahı konusunda lisans eğitimi yaptıktan sonra bitki koruma bölümünde bitki hastalıkları, zararlıları veya yabancı otlar konularından yalnızca birinde yüksek lisans yapmalıdırlar. Yurtdışında gelişmiş ülkelerin bazılarında, Bitki Koruma  Bölümü 3 kısma ayrılmıştır. Çünkü bitki hastalıkları, zararlıları veya yabancı otlar konuları arasında da temelde bir benzerlik yoktur. Ben lisans eğitimimi bahçe bitkileri üzerinde yaptıktan sonra, bitki sağlığının fitopatoloji anabilim dalında doktoramı yaptım. Bu nedenledir ki, akademik çalışmalarımda her yaptığım araştırmanın nasıl pratiğe verilebileceğini hedefledim. Yoksa bugün birçok Bölümde yapılan çalışmaların ana hedefi yalnızca akademik aşama yapmak olmaktadır. Lütfen kendi Bölümlerinize bakınız ve yapılan araştırmaların hangi oranda pratikte bir değer taşıdığına, yüksek sesle değil, kendi kendinize irdeleyiniz. Benim Üniversite yıllarında tüm Bölümlerden pratiğe verilen çalışma sayısının bir elin parmaklarından fazla olacağına inanmıyorum. Çünkü ben Rektörlüğe bağlı Merkez olarak tam anlamıyla uygulamalı araştırma yapan bir birim oluşturabilmiş şanslı akademisyenlerden biriydim.
Yukarıda kısaca açıklamaya çalıştığım gibi bu örneklerden hareketle de, tarımsal eğitimin yapılandırılmasının hatalı olduğuna inanıyorum. Bu açıklamalardan şu sonuca varmanız çok mümkün. O halde Ziraat Mühendisleri, bitkisel üretimde Bahçe ve Tarla Bitkileri, Hayvansal üretimde de Zootekni Bölümünde formasyon alan kişilerdir. Şayet bu konularda çağımız bilgi düzeyine ve uluslararası Ziraat Mühendisliği formasyonuna uygun eğitim yapabilseydik, bu savımız doğru olabilirdi. Ne yazık ki, bizlerin lisans eğitim düzeyi çağımızın istediği bilgileri lisans öğrencilerine vermekten oldukça uzak kalmış ve kalmaktadır. Bunu daha iyi tanımlayabilmek için bitkisel ve hayvansal üretimin tanımını yapmak gereklidir. Bitkisel ve hayvansal üretim olarak tanımladığımız tarımdan amaç, insanoğlunun gereksinmelerini karşılamaktır. Bunun içinde bize verilen materyal bitkiler ve hayvanlardır. O halde ben tarımı, insanoğlunun çıkarları doğrultusunda bitki ve hayvansal organizmaları kullanarak, üretimi yönetme sanatı olarak tanımlamak isterim. Burada haddimi aşmamak için bir parantez açmak istiyorum. Bundan sonra açıklamağa çalışacaklarım daima bitkisel üretimi kapsayacaktır. Hayvansal üretim dalı yabancım olduğu için onu burada konumuzdan ayırmak isterim. Ancak yukarıdaki tanım onu da içermektedir.
Yalnız bir canlıyı insanın kendi çıkarları açısından yönetebilmesi için öncelikle onu fizyolojik olarak çok iyi tanıması gereklidir. Ancak bu fizyolojik olaylara müdahale edilerek bir canlının yönetimi mümkün olmaktadır. Burada ıslah konusuna da vurgu yapmak gerekir. Bu konuda insanoğlu, başlangıçta seleksiyon, sonra klasik ıslah, ardından hibrit ıslahı ile dayanıklı hatlar ve yüksek verimi hedeflemiştir. Ayrıca son 30 yıl içinde moleküler biyolojide yapılan inanılmaz ilerlemelerle canlı mühendisliğinin kapıları aralanmağa başlanmıştır. Bu ıslah yöntemleri sonucu ele alınan materyalin ekimi, dikimi, yetiştirilmesi ve beslenmesi esnasında da fizyolojik olarak bu canlıların yönetimi esas alınmıştır.
Yukarıdaki açıklamaların ışığı altında, ülkemiz, tarımda bu beceriyi gösterebilmiş midir? Ne yazık ki, buna evet demek mümkün değildir. Uzun yıllar ülkemiz genetik materyal bakımında dış ülkelerin pazarı olmuş ve hala olmaktadır. Ben konuşmalarımda devamlı olarak bu konuya açıklık getirebilmek için şu örneği vermekteyim. Bugün üretimi yaptığımız tek ve çok yıllık kültür bitkilerinin anaçları yurtdışından gelmektedir. Lütfen düşünün, bana Amasya elması dışında pazar değeri yüksek ihraç edilebilir, Ülkemizde ıslah edilmiş başka bir elma çeşidi söyleyebilir misiniz? Düne kadar bu durum sebzelerde de geçerliydi. Son yıllarda bu konuda bazı başarılı çalışmalar yapılmaktadır. Ama gelişmiş ülkeler genetik mühendisliği ile arayı açmaktadır.
Bitki yetiştiriciliğinde klasik makro besin maddeleri dışında bitki beslemedeki tüm gübreler ithal edilmektedir. İlaçlara gelince kükürt ve göztaşı dışında tüm bitki hastalık ve zararlıları ile yabancı ot ilaçları ithaldir. Nihayet bunlar bitkisel üretimin ana girdileridir. Peki, bunları uygulamakta teknik elemanlarımız ve üreticilerimiz yeterli bilgi ve beceriye sahip midirler? Buna da evet dememiz pek mümkün değildir. Kullanılan agrokimyasalların bitki bünyesinde, yani fizyolojisindeki etkileşim ve uğrayacağı değişimler bilinmeden, bu konuların bilindiğini iddia etmek ne yazık ki mümkün değildir. Peki, yukarıda teknik eleman olarak tanımladığım ziraat mühendisleri bu konuda niçin yetkin değildir. Ziraat Fakültesinde ders vermeğe başladığım 1970 yılının ilk yarısından itibaren üzerinde titizlikle durduğum bir konu, tarımsal eğitimin biyokimya ağırlıklı olması gereğidir. Emekli olduğum güne kadar Çukurova Üniversitesi Ziraat Fakültesinde Bahçe ve Tarla Bitkileri ile Bitki Koruma Bölümleri lisans eğitiminde biyokimyayı temel derslerden biri olarak verdim. Bu gelenek bugün de devam etmektedir. Ancak eğitimcilerin çoğu bu nosyondan uzak kaldıkları için lisans eğitimi çağımızın gereksinmelerini karşılamaktan uzak kalmıştır. Bu açık, büyük agrokimyasal üreten yabancı firmaların, pazar olarak kullandıkları ülkemizde Ziraat Mühendislerine verdikleri meslek içi eğitimlerle kısmen kapanabilmektedir. Fakat bu hiçbir zaman yeterli olmamış ve olmamaktadır.
Yukarıda kısaca özetlediğim gibi artık Ziraat Fakültelerindeki bugünkü eğitim ve öğretim programı içinde çağdaş tarımı anlayacak ve girdileri bilinçli kullanacak Ziraat Mühendislerini yetiştirilmesine olanak yoktur. Artık tarım teorik olan biyoloji, zooloji, kimya, makine, elektronik, inşaat, genetik gibi bilim dallarının uygulama alanları haline gelmiştir. Bu gerçek daha geçen asrın başında gelişmiş ülkeler tarafından fark edilerek, eğitim programları buna göre planmış ve uygulamaya başlanmıştır.

Ancak son yıllarda lisansüstü eğitim için yurtdışına gönderilen genç kuşak akademisyenler, bu açığı kapatacak potansiyele sahiptirler. Bilgili, yetenekli ve çağdaş bilim adamları ülke gelişimi ve mutluluğun ana kaynağıdır. Gelişmiş ülkelere koşut, çağdaş eğitim programları, yukarıda dile getirdiğim ve çalıştığım sürece rahatsız olduğum olumsuzlukların yok edilmesinde en önemli faktördür. Yalnız bu gençlerin devlet bilim politikaları ile desteklenmesi ve yönetimlerinde rehberi bilim olan bağımsız araştırma kurumlarında çalışma olanağı bulmaları önkoşul olması gerekir.

Etiketler: , ,

0 Yorum:

Yorum Gönder

Kaydol: Kayıt Yorumları [Atom]

<< Ana Sayfa