16 Mart 2017 Perşembe

GÜNÜMÜZÜN BÜYÜK TÜKETİM İŞTAHI VE GELECEĞİMİZ


Gelin sizi bugün dünya üzerinde yaşayan tüm canlı varlıklar arasında bulunan inanılmaz ilişkiyi farklı açılardan ele alarak, değişik boyutlarda bir geziye çıkarayım. Biz biyokimyacılara daha başlangıçta öğretilen bilimsel bir gerçek, beni daima fantastik değişik düşüncelere götürmüştür. Bu benim bıkmadan hayal kurduğum, kurgular yaptığım, yarı sanal bir dünyadır. Gerçek dünyamızda yaşayan varlıklardan biri olan insanoğlu ile diğer canlıların ortak noktaları nelerdir, bunu hiç düşündünüz mü? Diğer bir soru akrabalık nedir? Belirli genlerin atalarımızdan bize irsiyet yoluyla geçmesidir. Ama bugünkü bilim ve teknoloji çağı, diğer ifadeyle canlı mühendisliği istenirse insan dahil tüm canlılara istediği canlıdan gen aktarabilecek düzeye gelmektedir. Yakın tarihte, beklide bir generasyon sonra genetikçiler gençlik ütopyasını çözmüş olacaklardır. İnanıyorum ki, gelişmiş ülkeler bu yöndeki projelerini kapalı kapılar ardında uygulamaya koymuşlardır. Bu açıdan bakıldığında, bizler gelecekte diğer canlı genlerini de taşıyabileceğiz. Bugüne kadar canlılar aleminde gen transferi yalnızca seksüel uyum içinde gerçekleşmekteydi. Bugün öncelikle mikroorganizma ve bitkilerde bu bariyerin ötesinde genetik mühendisliği teknikleri ile seksüel bariyer aşılmış ve istenen karakter istenen canlıdan alınarak istenen canlıya aktarılmağa başlanmıştır. Bu açıdan bu tekniklere sahip gelişmiş ülkelerde insanlar üzerinde yapılan, fakat bilmemize olanak olmayan bilimsel çalışmaları sizin hayal gücünüze bırakıyorum. Bu alanda çalışmalara cesaret edilemez gibi naif duyguları ben kendi adıma kabul etmiyorum!
Daha detaylı açıklamalara geçmeden önce tüm canlılar arasındaki mevcut olan ortaklıkları açıklamak isterim. İster tek hücreli ister çok hücreli organizma olsun, hepimizdeki metabolizma yolları aynıdır. Buna ilave olarak genleri oluşturan 4 farklı nükleotid tüm canlılarda aynıdır. Genlerimizi oluşturan kodlar aynıdır. Ayrıca besin maddelerinden bünyelerimizde ürettiğimiz enerji formu aynıdır.
Tüm makalenin çıkış noktası bu birlikteliktir. Bu açıdan düşündüğümüzde tüm canlılar arasında çok yakın bir birliktelik söz konusudur. Evrim esnasında canlılar yaşam ortamlarına uyum için bazı genlerini kullanmazken, bazılarına sürekli görevler yüklemiştir.
İnsanoğlu var olduğundan beri ölümden sonraki bilinmeze kafa yormuştur. Bunlardan en geçerlisi ruhun varlığı ve ölümden sonraki yaşama geçişin şekli olarak yorumlayabiliriz. Bazı inanışlarda ölümden sonra başka varlıkların bedeninde dünyaya gelme inanışı vardır. Bu inanış şekillerini artırabiliriz. Ancak benim sizleri götürmek istediğim düşünce yolu, canlılar arasındaki biyokimyasal birliktelikten hareket ederek, canlıların birbiri ile yakın (akrabalık) bağları üzerinde düşünce üretme şeklinde olacaktır.
Düşününüz, canlılar yaşadıkları süre içinde tüm organlarının bir değişim yaşı vardır. Örneğin bizlerde pankreasta hücre değişimi günlerle sayılırken, bu olay mide de haftalarla ifade edilmektedir. Genlerimizde ayni değişimin içindedir. Vücut veya daha geniş anlatımıyla organizma bu işlevi yerine getirebilmek için yapı taşlarına ihtiyaç vardır. Peki, bunlar nerelerden ve nelerden sağlanmaktadır. İnsan veya hayvan organizmasını düşünürsek yiyecek dediğimiz bitki veya hayvansal ürünlerin tüketilmesi bu ihtiyacı karşılamaktadır. Bitkilerde ise topraktan aldıkları mineral ve havadan aldıkları karbondioksit ve güneş ışığı enerjisini kullanarak ürettiği besin maddeleridir. Canlılar arasında çok düzenli bir besin zinciri kurulmuştur. Genlerin yenilenmesinde bu kaynaklardan aldığımız nükleotidler veya bunların yapı taşları kullanılmaktadır. Yani kısaca tüm canlılar ayni ortak kaynakları kullanarak hayatta kalabilmektedir. Örneğin bir mikroorganizma veya bitki, fosforu element olarak doğadan alırken, daha gelişmiş organizmalar bunu fosfatidler veya bunun yapıtaşları olarak bitkisel veya hayvansal gıdalardan karşılamaktadırlar.
Acaba organizmayı oluşturan, enerji ve yapıtaşları olarak kullandığımız maddeleri ayni besin havuzundan alınması, canlıları birbiri ile hangi ilişki içine sokar? Tüm canlılar ortak besin maddelerini ortak metabolizma yollarında değerlendirerek yaşamları için yapı taşları ve enerji üretmektedirler. Dün bir mikroorganizmanın yapısı içinde bulunan bir fosfatidler yarın bundan beslenen diğer bir canlının yapısında olacaktır. Hatta genleri oluşturan nükleotidler dahi böylece canlıdan canlıya gezecektir. O zaman sormak istiyorum, senin göz rengini oluşturan genin yapımında kullanılan Guanosin nükleotidin kaynağı nedir? Onu bir bitkiden mi, akşam yediğin kuzu pirzolasından mı, yoksa sabah içtiğin sütten mi aldın? Hepsi olabilir, sonuçta tüm canlılar ayni metabolizmayı ve ayni yapı taşlarını ayni besin havuzundan kullanmaktadırlar. Bu işlem, tüm canlılar aleminde bir süreklilik içinde, canlıların dünyamızda var olduğundan beri belirli bir düzen içinde devam etmektedir.
Bilimsel bu gerçekler ışığında tek tanrılı dinlerde topraktan geldik toprağa gideceğiz kutsal söylemi ve inancı anlam kazanmaktadır.
Ben canlılar arasındaki bu ilişkiye (akrabalığı) genler düzeyinden değil, geleceğin genetik biliminin açtığı pencereden bakarak, genleri oluşturan yapı taşları üzerinden kurgulamağa çalıştım. Böyle düşündüğümüzde hayatın sürekliliğini daha iyi algılama olanağımızda doğmaktadır. Çünkü gelecekte canlı mühendisliği bilimi, canlı tasarımında gelişmiş ülkeler çoktan geliştirmeğe başladıkları gen bankalarını kullanacaktır. Genetik bilimindeki bu gelişme çok uzak olmayan gelecekte, bazı karakterlerin (canlı özelliklerinin), yani genlerin de laboratuvar düzeyinde planlanması ve yapımına da olanak verecektir. İşte bu evre Canlı Mühendisliğidir. Zaten bilimsel becerilerimiz o düzeye ulaştığında, çağımıza isim verenlerden ikinci gelişme olan elektronikte, vazgeçilmez unsurlardan çiplerin belki ütopya olarak değerlendirilecek ama yakında, biyolojik olarak tasarlanması mümkün olabilecektir.
Genetik biliminde ulaşılan gelişme ve yakın gelecekte ulaşacağı aşama içinde bu olayları düşündüğümüzde, olanaksız gibi gelse de, ben gelecekte beni oluşturacak genleri atalarım yanında, bir laboratuvarda beni tasarlayan bir canlı mühendisinin planlamasından ve çalışmasından alacağım. O mühendis beni o toplumun çıkarı veya yaşayacağım ortamın koşullarına uyum doğrultusunda planlayacak ve yaşama getirecektir. Bu şekilde düşündüğümüzde de bugün insanoğlunun birçok değeri, hatta üzerinde tartışma dahi yapamayacağı dogmaları bu gelişmelerle çelişkiye düşecektir. Bugün genetik biliminde ulaşılan bilgileri algılamaktan yoksun büyük dünya nüfusu, acaba bu gelişmelerin kaynağını ne şekilde algılayacak ve yorumlayacaktır?
Neden böyle düşünüyorum? Belki, canlıya daima hücre ve moleküller düzeyinde bakmam, canlı mühendisliğinin inanılmaz gelişmesi, ayrıca son yirminci yüzyılda başlayan dünyanın önlenemez nüfus artışı ve doğanın inanılmaz tahribatının yakın zamanda gerçekleştireceği felakete inanmam ve insanoğlunun son asırda bilimdeki inanılmaz buluşları ve maratonu, bunun nedeni olabilir. İnsanoğlunun bir taraftan aşırı çoğalması ve bilinçsiz tüketim iştahı ile bir yılda doğaya 10 yılda verebileceği tahribatı yapması, dünyamızda dengelerin düzelemeyecek şekilde bozulması sonucu yaşanacak felaketler, dünya nüfusunu olumsuz etkileyecek ve dünya dengelerinin bozulduğu ortama, ancak genetiği değiştirilmiş bireylerin uyum sağlayabileceği gerçeğimdir.
Bu makaleyi okuyan ve ne dediğimi anlayanların beni hayalperest olarak tanımlamaları ihtimalinin oldukça fazla olacağı bilincindeyim. Bu nedenle makalenin yarı bilim kurgu olarak okunması ve algılanması gerekir. Ancak unutmayınız ki, dünyamızdaki bozulma, bugünkü aşırı tüketim arzusu azalmadığı sürece, insanoğlu hızla son istasyona yaklaşacak ve bu da belirli bir düzen içinde olan yaşamı paylaşan bizlerin felaketi olarak sonuçlanacaktır.  
Bu alandaki bilgi ve teknolojilere sahip çok az sayıdaki ülkelerde, hayat robotların yardımı veya cyborga dönüşmüş insanlar halinde devam ederken, dünyanın kaldıramayacağı boyutlarda çoğalmış olan insanlar diğerlerine göre bir alt grubu oluşturarak ilkel koşullarda hayatta kalma savaşı vereceklerdir.

Bu şekilde birazda bilim kurgu yapısı içinde anlatmağa çalıştığım olay, benim, insanoğlunun büyük bir felaketten sonra tekrar var oluş şeklini, son asırda genetik biliminde yaşanan gelişmeler ışığında çözümleme eksersizlerimden biridir. 

Etiketler: , , , ,

0 Yorum:

Yorum Gönder

Kaydol: Kayıt Yorumları [Atom]

<< Ana Sayfa