ÜLKEMİZDE ÜNİVERSİTE İLE TANIŞMAM
Ben ve eşim Özden 1966 –
1970 yılları arasında bitki patoloji konularında doktora yapmak için Göttingen,
Almanya George August Üniversitesinde bulunduk. Bu olay, ayni zamanda bizim
Çukurova Üniversitesi ile bağlantı kurmamız için bir fırsat oldu. Doktora çalışmalarımızın
sonuna doğru Üniversitemizin kurucularından ve o yıllarda Ankara Üniversitesi
Ziraat Fakültesi Doçenti Sayın Mithat ÖZSAN iki üniversitenin işbirliği sonucu
Almanya’ya gelmişti. Böylece benim tüm hayatımı olumlu etkileyecek bu eşsiz
insanla tanışmam gerçekleşmiş oldu. O yıllarda benim ve eşimin en büyük endişelerinden
biri, ülkeye dönüşte nerede çalışacağımız idi. 1970 Yılının başından itibaren
ülkemizde Ziraat Fakültelerinin bulunduğu Ankara, Ege ve Atatürk
Üniversitelerinin ilgili kürsülerine mektupla başvurmamıza rağmen, maalesef hiç
kimse yurtdışında doktora yapmış elemanla çalışmak istemiyordu. Sayın ÖZSAN ile
tanıştıktan belli bir süre sonra bizler Türkiye’de nerede çalışacağız endişesi
içinde üzülürken, bize Adana’da kurulma aşamasında bulunan Ziraat Fakültesinde
çalışma isteğimiz soruldu. Bu benim ve eşim için oldukça sevindirici bir
haberdi. Çünkü bizler Türkiye’de o zaman mevcut 3 fakülteden de olumsuz haber
almıştık, ayrıca Erzurum’da çalışmaya da pek istekli değildik. Sonuçta 1970
yılı 30 Mayıs günü Ankara Üniversitesi Adana Ziraat Fakültesine Dr. Asistan
olarak işe başladık. Bu tarih Çukurova Üniversitesinin ataması yapılan ilk
kadrolarıdır. Herkes beni Üniversitede bir Bitki Koruma Bölümü çalışanı olarak
tanımasına karşın, ilk atamalarda eşim Özden Bitki Koruma, ben ise Gıda Bilimi
kürsülerine atanmıştık. Ben hayatımdan memnundum, zira Almanya’da biyokimya ağırlıklı
fizyopatoloji konusunda çalışmış ve mikrobiyoloji ile yakın ilişki içinde olmuştum.
Tayinimizden sonra Haziran ve Temmuz aylarında
Ankara’da bulunmuş ve oradaki Bitki Koruma Bölümünde çalışmağa başlamıştık. Ağustos
başlangıcında oradaki hayat bizlere pek çekici gelmediği için o anda Adana
Ziraat Fakültesi dekanı ayni zamanda Ankara Ziraat Fakültesi Bitki Koruma
Bölümü öğretim üyesi olan entomolog Sayın Prof. Dr. Akif KANSU’ya başvurarak
Adana’ya gitme isteğimizi bildirdik. Hoca bu teklifi memnuniyetle karşılayarak
Adana’da bir ev bulmak üzere bizi Adana’ya gönderdi. Eşim ve benim Adana’ya ilk
gelişimiz böylece gerçekleşti. Ağustos ayının ilk yarısında Adana ve sıcağı ile
tanıştık. Burada ufak bir anekdot. Adana o kadar sıcaktı ki dönüşte otobüs
yolcu almak için Tarsus’a uğradığımızda eşim yanımda sıcaktan otobüs içinde
bayılmıştı. Bu anıyı okuyanlar belki bunu biraz hayretle karşılayacak, ama
unutmayınız ki anılan tarihte klimaların yalnız isimlerini biliyorduk ve her yaşam
ortamında karşılaşılacak bir lüks değildi.
Bugün Üniversitemizde çalışanların çok azının bildiği
bir husus ise Adana Ziraat Fakültesi levhasının asıldığı ilk binadır. Bu bina
maalesef daha sonraları yıkılan Ziyapaşa Bulvarı üzerinde istasyona yakın batı
cephesindeki ÖZMUCUR apartmanının giriş katıdır. Bu binaya girdiğimizde bizi o
zaman Peyzaj Mimarisi kürsüsünün ilk öğretim elemanı olan Sayın Prof. Dr. Erdoğan
GÜLTEKİN karşılamıştı. Şimdi anımsadığıma göre diğer kürsülere atanan
asistanlar Adana’da bulunmuyorlardı. Bu binanın dış cephesindeki levha üzerinde
bulunan yazı ANKARA ÜNİVERSİTESİ ADANA ZİRAAT FAKÜLTESİ DEKANLIĞI idi. Adana’nın
tamamen yabancısı olan bizler, Sayın Gültekin’in yardımıyla bugün Metro sokağı
olarak bilinen caddede bir daire kiraladık ve eşyaları taşımak üzere Ankara’ya
döndük.
Adana Ziraat Fakültesinin asistanları kadrolu olarak atanmasına
karşın, öğretim üyesi kadrosu Ankara Ziraat Fakültesi tarafından
görevlendirilenlerden oluşuyordu. Her bir kürsü için bir öğretim üyesi
görevlendirilmişti. Öğretim üyeleri genellikle Ankara’da bulunuyorlardı.
Yalnızca ayın belli günleri Adana’ya geliyorlardı.
Adana’ya yerleştikten kısa bir süre sonra Dekanımız
Sayın KANSU bana telefonla Köprüköy’deki Ziraat Okulunu teslim almam için
talimat verdi. Köprüköy’e taşınmamızdan sonra, Özmucur Apartmanı terk edilerek
Ankara’dan gelecek öğretim üyeleri için Köşk apartmanında bir daire kiralanmıştı.
Köprüköy’deki okul 10 kürsüyü ve idari birimleri alacak büyüklükte olmadığı
için biz Bitki Koruma kürsüsü olarak Adana Ziraat Okuluna komşu olan Adana
Bölge Zirai Mücadele Araştırma Enstitüsüne yerleştik ve Köprüköy’de barakalar
yapılıncaya kadar uzunca bir süre bu Enstitüde kaldık. Artık tüm atanmış
elemanlar Adana’da köprüköy’de çalışmağa başlamıştı.
Bu sırada zaman ilerlemiş 1971 yılına girmiştik. Yine
unutamadığım anılarda biri de Dekanımız Sayın Kansu bana bir gün halen Çukurova
Üniversitesinin bulunduğu arazide istimlâk
işlemlerini başlatmam talimatıdır. O güne kadar istimlâk sözcüğünü duymamıştım
ve ne olduğunu sorduğumda Devlet Su İşlerine giderek onlardan detayların öğrenebileceğim
söylendi. Böylece ben iki yardımcı personel ile istimlâk işlerine başladım.
Ancak birçoğumuzun bileceği gibi ferağ işlemleri
esnasında imzanın Dekan tarafından atılması gerekiyordu. Bu sıralarda dekanlığa
tüm personelin sevip saydığı rahmetli Sayın Prof. Dr. Kemal GÖKÇE hocamız
atanmıştı ve O da zamanının büyük bir kısmın Ankara’da geçiriyordu. İstimlâk işlemlerinde
onun yerine imza atabilmem için bana, yanlış anımsamıyorsam noterden imza
yetkisi verilmişti. Böylece ben Ülkemizde beklide dekan adına imza yetkisi olan
tek asistanı oldum. Bu arkadaşlar arasında uzun bir süre şaka konusu yapılmıştı.
İlk yıllara ait bu anılara son vermeden önce özellikle
3 noktaya değinmeden geçemeyeceğim. Bunlar, yeni kurulan bir Üniversitenin Adana’nın
sosyal yaşamında yerini alabilmesi için yapılan faaliyetler, Fakültenin atanan
ilk asistanları ile Ankara’dan görevlendirilen öğretim üyeleri ile ilişkiler ve
periyodik olarak toplanan Asistanlar Kuruludur.
Köprüköy Ziraat Okulu teslim alındıktan sonra artık tüm
arkadaşlar bir aradaydık. Ankara’dan hocalar daha sıklıkla Adana’ya
geliyorlardı. Adana halkı belki de bu olayları gazetelerden izliyorlardı. Diğer
taraftan bizler de Adanalılar ile tanışmak ve sosyal yaşantımızı zenginleştirmek
istiyorduk. Bu amaçla her ay diyebileceğim sıklıkla geceler düzenlemeğe başladık.
Bu gecelerde tüm arkadaşlar ve eşleri elbirliği ile yiyecekler hazırlar, Ziraat
okulunun bahçesi düzenlenir müzik yapılırdı. Geceler dans ve sohbetlerle
oldukça renkli geçerdi. Böylece çok sayıda dostumuz olmuş ve bunlar
Üniversitenin kuruluşunda gönüllü olarak çalışmışlardı. Hatta bu gecelerden
bazıları şehirlerdeki mekânlarda da düzenlenmişti. Bu gelenek uzun yıllar yaşadı,
fakat bildiğim kadarıyla artık unutuldu.
İkinci husus ise öğretim üyeleri ile asistanlar
arasındaki ilişkilerdi. Bu arada Köprüköy’e taşındıktan sonra 1970 yılı sonu ve
1971 yılı başında tekrar asistan kadroları açılmış ve yeni arkadaşlar aramıza
katılmışlardı. Adana Ziraat Fakültesi özellikle o tarihlerde yurtdışında
doktora yapmış arkadaşları Fakülte kadrolarına almakta büyük atılım yapmıştı.
Dünyanın çok farklı ülkelerinde doktora yapmış asistanlarımız olmuştu.
Bunlardan bazılarının eşleri yabancıydı. Böylece oldukça renkli, aralarında arkadaşlık bağları güçlü bir
toplum oluşmuştu. Ankara’dan görevlendirilen öğretim üyeleri ile aramızda yaş
farkı vardı. Burada isim vermeden şu hususu vurgulamak isterim. Bu öğretim
üyelerinden bazıları ile olan ilişkilerde zaman zaman bazı çekişmeler bizi eğlendirmeğe
başlamıştı. Klasik Türk Üniversitelerinde bulunmayan ve uzun zaman yurtdışında
yaşayan bir kesim Dr. Asistan, Ankara’dan gelen bazı yaşlı öğretim üyelerinin
bizden beklediği davranışları yerine getirmekte yetersiz olmağa başladık. Bunu
daha açık ifade edebilmek için şu örnekleri verebilirim. Sayıca az olan bu öğretim
üyeleri Adana’da iken her yaptığımızı bilmek ve bunları izin almadan
yapmamamızı isterdi. Hatta bir gün topluca zılgıt yerken şu davranış bizlerden
istenmişti. Yemekte dahi bırakın içki içmeyi, öğretim üyesi yemeğe başlamadan elimize çatalı
dahi alamayacağımız açık açık söylendi. Biz bir taraftan Adana halkı ile her ay
toplanıp eğlenirken, bazı öğretim üyelerinin bu şekildeki beklentileri bize
yersiz geliyordu. Ancak şunu söyleyebilirim ki sonunda bu davranışları
bizlerden bekleyen bu büyüklerimiz bizim davranışlarımızdaki samimiyete, onlara
duyduğumuz sevgi ve saygıya inanmış, en güzel ve renkli yaşantılarının Adana’da
geçtiğini ifade etme büyüklüğünü göstermişlerdir.
Üçüncü olarak ise gelişen asistan kadrosu Fakültemizin
başlangıç yıllarında rol ve görev alabilmek için yönetmeliklerde olmayan
asistanlar kurulunu kurdu ve sürekli ve gündemli olarak toplanarak görüşlerini
Dekanlığa iletmiştir.
Diğer güzel bir anı da, Üniversitemiz kurucu rektörü
Sayın Prof. Dr. Mithat ÖZSAN’ın profesör oluşunda yapılan törendir. Bu kutlama
Bölge Zirai Mücadele Araştırma Enstitüsünde yapılmış ve anılarımızda kalan
güzel bir olaydır.
Bir küçük anımı daha anlatmak isterim. 1970’li
yıllarda Adana pamuk ağaları ve barları ile meşhurdu. Tabii biz erkek
asistanlar için bar hayatını tanımak bir şekilde karşı konulmaz bir istekti.
Nitekim sonuçta da öyle oldu. Bir şekilde evden izinsiz topluca barlara
ziyaretler başladı. Anımsadığım kadar tüm erkek asistanlar bu ziyaretlere katılmışlardır.
En büyük sorun evlere söylenecek beyaz yalanlardı. Hiç unutamayacağım bir olay şöyle
gelişti. Ben yine arkadaşlar ile bara gitmiş, sabaha karşı eve gelmiştim. Özden
uyanmış ve saatin kaç olduğunu sormuştu. Bende saat gece yarısı demiştim. Beni
yalanlamak için lojmana 50
metre uzaktaki hoca sabah ezanını okumağa başladı. Gerisini
sizler tahmin edebilirsiniz. Arkadaşlarda çok zengin bar hikâyeleri olduğuna
inanıyorum. Sonuçta neler oldu biliyor musunuz? Biz erkekler barların düşünüldüğü
kadar kötü yerler olmadığını göstermek için son ziyaretlerimizi eşlerimiz ile
yapmağa başlamıştık. Eşler ile Adana barlarına gitmenin önderleri olduğumuz
için bar sahipleri tarafından da hoş karşılanmıştık. Tabii bu ziyaretlerin az
olması koşuluyla.
Bizim kuşak yani Üniversite kurÇömez, Dinazorulmadan önce Adana
Ziraat Fakültesinin çekirdek kadrosunu oluşturulanlar (asistanlar) çok şanslı
ve ancak yönetime gelme açısından da çok şansız bir kadroyu oluşturmuşlardır.
Benim sürekli olarak şaka yollu ifade ettiğim gibi çömez geldik çömez gidiyoruz. Ne yazık ki çömez olarak gitmemize,
bizden çok sonra Üniversite kadrolarına gelen ve birçoğu öğrencimiz olan genç yönetici
kadrolar, bizim kuşağı dinozor
olarak sıfatlandırarak ve bizlerle çalışmayı istemeyerek, mevcut çalışmalarımıza
dahi izin vermediler. Ne yapalım hayat bu. Ben kendi adıma hayatımın en güzel
yıllarını Çukurova Üniversitesi’nin kuruluşu ve gelişmesinde yaşadım. Bunun
içinde her zaman tanrıya duacıyım.
Etiketler: Akif Kansu, Ankara Üniversitesi Adana Ziraat Fakültesi, Çömez, Dinazor, Fizyopatoloji, Gece kulüpleri, Göttingen Üniversitesi, İstimlak, Mithat Özsan, Pamuk ağaları
0 Yorum:
Yorum Gönder
Kaydol: Kayıt Yorumları [Atom]
<< Ana Sayfa