15 Kasım 2018 Perşembe

GURUR, KEŞKE VE PİŞMANLIK KAVRAMLARI İÇİNDEKİ AKADEMİK HAYATIM



39 Yıl süren akademik yaşantımın 33 yılı Çukurova Üniversitesinde geçti. Bu uzun süre içinde herkes gibi benimde keyif aldığım, pişmanlık duyduğum veya keşke dediğim zaman dilimlerim oldu. İşte bu 3 kavram içinde Çukurova Üniversitesinde geçen yıllarımı, yani bu açıdan CV mi oluşturmak istedim. 15 Yılı aşkın emeklilikten sonra bu duygularımı daha sağlıklı ifade edeceğime inanıyorum. Çukurova Üniversitesinde çalıştığım 33 yılın, 32 yılı benim açımdan bir rüya gibiydi. Gerçekten bugün Üniversiteme baktığımda, o geçmiş güzel ve verimli yılların ancak rüya olabileceğine inanıyorum. Bizim bugünkü çalışanlardan farkımız, bir hayal ile çalışma hayatımıza başlamamızdı. Çünkü bir üniversiteye akademisyen olarak atanmamıza karşın, ancak bu Üniversite ne fiziksel ve ne de bilimsel açıdan mevcut değildi. İşte 1970’li yılların ilk yarısında atanan gerek akademisyenler ve gerekse yardımcı personel öncelikle yuvaları olacak Üniversiteyi oluşturmak için büyük bir istekle çalışmaya başladılar. Bizim nesil hiçbir zaman mesai saatinin ne olduğunu bilmedi. Şehirde bir apartman dairesinde başlayan bu çalışma, daha sonra Adana Ziraat Okulu yerleşkesi ve 1975 yılından sonrada bugün hepimizin gurur kaynağı olan Çukurova Üniversitesi Kampusunda devam etti. Üniversitemizin kurucusu olan Ziraat Fakültesi, başlangıçtan kısa bir süre sonra akademik çalışmaları ile gerek yurt içi ve gerekse yurt dışında kendini ispatlama ve konularında ülkemizde liderlik etmeğe başlamıştır. Bölümlerde gece geç saatlere kadar seminer ve laboratuar çalışmaları devam ederdi. Bazı geceler herhangi bir laboratuarın kapısı Rektörümüz Sayın Prof. Dr. Mithat ÖZSAN tarafından açılır ve o mutluluk ile akademik hayaller kurulur ve manen büyük bir destek alırdık. Bunları, başlıkta keşke ve pişmanlık kavramlarına yer verince, sizlerde oluşabilecek ön yargıyı engellemek için yazıyorum. Akademik yaşamım boyunca gurur duyduğum süreler daima baskın olmuştur. Ancak çok genç ve tecrübesiz olarak başlayan akademisyenlik hayatımızda, bölüm içinde bizlere önderlik edecek büyüklerimizin olmaması, bizler için ileriye dönük aldığımız kararlarda hata yapmamızı ister istemez beraberinde getirmiştir. İşte bu hatalar yaşamımızın özellikle son yıllarında,  üst yönetimde hiç öngöremediğimiz bazı değişiklerin ortaya çıkması ile keşke dememize veya pişmanlık duymamıza neden olmuştur. Aktif çalışma süresince yabancı olduğumuz bu duygular, ancak emeklilik yıllarında kapımızı çalmış veya bilinçaltından çıkarak bu açılardan da hayatımızı değerlendirme gereğini ortaya çıkarmıştır.
Yukarıda da açıklamaya çalıştığım gibi çalışma hayatı sona erince, ister istemez uzun çalışma yılları içinde hayatımıza yön verecek olan ve daha önce verdiğimiz bazı kararlar, çalışma yaşamı bittikten, sevinç ve acılar yaşandıktan sonra birazda farklı değerlendirilmeğe başlanmaktadır. İşte bu değerlendirme içinde gurur duyduklarım, keşkelerim ve pişmanlıklarım.
Bana Gurur Veren Olaylar:
Ülkemizin bitki patolojisi alanında ilk patofizyolog olmam, bana tüm çalışma sürem içinde büyük güç ve özgüven vermiştir. Bunu tamamen tesadüfler eseri hayatıma giren doktora hocam rahmetli Prof. Dr. Walter Fuchs’ a borçluyum. Biyokimya ağırlıklı tez çalışmam, tüm akademik hayatım boyunca bana canlıya hücre ve metabolizma bazında bakma yetisini kazandırdı. Bu da beni çalışmalarımda farklı bir konuma oturttu. Çalışmalarımdaki başarıların çoğunu sahip olduğum bu temel nosyona borçluyum.
Çukurova Üniversitesinin kuruluşunda görev almam, sıfırdan başlayan bu kuruluşun içinde olmak her yıl Üniversitenin gelişimini izlemek ve onun bir parçası olmak, bir akademisyene verilebilecek en büyük şanstır. Ben bu ayrıcalığı yaşayan bahtiyarlar insanlardan biriyim.

  • Ülkemizin bitki patolojisinde ilk patofizyolog olmam bana lütfedilmiş bir şanstı. Rakipsiz bir alanda engel tanımadan tüm düşündüklerim ve hayallerimden çoğunu gerçekleştirme olanağı buldum ve yüksek lisansta da genelde bu konular üzerinde programlar yürüttüm.
  • Hiç düşünmediğim halde ülkemizde önemli bir Üniversitenin kuruluşunun tüm aşamalarında katkı vererek rol aldım.
  • Araştırmalarımda bitki patojen fungusların biyokimyasal tanısı, fitotoksinler, toprak solarizasyonu, ülkemizde kimyasal savaşımı olmayan turunçgil virüs ve virüs benzeri hastalıkların sörveyi, yaygınlığı, bunların biyolojik, kültürel ve serolojik yöntemlerle tanısını yapabilmek için çok sayıda ulusal ve uluslararası proje çalışması yürüttüm.
  • Ankara ve Adana Ziraat Fakülteleri, Bahçe Bitkileri Bölümleri ve İlgili Bakanlık elemanları tarafından ülkemizde anaç materyal olarak belirlenen, fakat tümünün benim çalışma grubum tarafından ülkemizde belirlenen 16 virüs ve benzerini patojenin en az biri ile bulaşık olan turunçgil ana materyalleri, doku kültürü (in vitro shoot tip grafting) ve termoterapi teknikleri ile arıtılması yapılmıştır. Elde edilen adına doğru sağlıklı aşı gözleri ile üretim amaçlı turunçgil aşı gözü üretim çalışmaları yapılmıştır. Bu ülkemizde kimyasal mücadelesi olmayan virüs hastalıklarına karşı yürütülen ilk örnek çalışmadır.
  • Ülkemiz turunçgil endüstrisinin bu önemli sorununu çözmek için ilgili Bakanlık ile yapılan ortak proje çalışmaları kapsamında, Dünya Bankası destekli Üniversitemize ülkemizin ilk bilgisayar kontrollü araştırma seraları ve elekevler kurulmuştur. İlerleyen yıllarda bu aşı gözlerinden ülkemiz turunçgil üreticilerin yararlanabileceği sağlıklı fidan üretimi için böcek kontrollü 12 dekar üretim serası daha Üniversitemiz yerleşkesi içine inşa edilmiştir. Buralarda üretilen ismine doğru turunçgil fidanları tüm ülkemiz turunçgil üreticilerinin kullanımına açılmış, hatta benim aktif olduğum dönemde ihracatı dahi yapılmıştır.
  • Ülkemiz bitki patolojisinde ilk viroid çalışmaları başlatılmış ve bunların elektroforez tekniği ile ilk tanıları yapılmıştır.
  • Bitki patolojisi dışında ülkemiz turunçgil üretiminde yanlış uygulanan veya dünyada mevcut fakat bizde olmayan üretim tekniklerini üreticiye tanıtmak için sayısız konferanslar yanında 10 yıl süreyle yılda 3 defa TURUNÇGİL BÜLTENİ adı altında bir dergi yayımlanmıştır.  Bu dergi turunçgil tarımının yapıldığı bölgelerde bu konuda aktif olarak çalışan teknik elemanlar ile dileyen turunçgil üreticilerine ücretsiz olarak gönderilmiştir.
  • Çukurova gibi ağır toprak karakterine sahip alanlarda o yıllar popüler olan alttan yağmurlama tekniği yerine damla sulama tekniği önerilmiş ve yeni kurulan alttan yağmurlamalardan vazgeçirilerek damla sulama tekniğinin daha yararlı olacağı üretici ve teknik adamlara benimsetilmiştir.
  • Bizim bu konuları çalışmaya ve geliştirmeğe başladığımız 80’li yıllarda, ülkemizde turunçgil üretimi çok az turunçgil çeşidi ile sürdürülmekte ve bu da bizleri dış pazarlarda rekabet yönünden kötü etkilemekteydi. Bu konulardaki araştırmalarımızda, ülkemize ilgili Bakanlık tarafından daha 1960’lı yıllarda birçok turunçgil çeşidinin getirildiği ve bunlarla Alata ve Antalya Narenciye Araştırma Enstitülerinde parseller kurulduğunu saptadık. Bunlardan dış pazarlarda hala popüler olanları hastalıklar yönünden test edilerek araştırdık ve saptanan hastalıklardan arıtıldıktan sonra üreticilere tanıtarak, bu yeni çeşitlerle bahçe tesisini teşvik ettik. Ayrıca şu an Bitki Koruma Bölümünde profesör olarak çalışan Sayın Nüket ÖNELGE çalışma grubumdaki ana konusu viroidler olmasına karşın, bu projenin tüm safhalarında aktif olarak çalışan uzmanlardan biridir. Kendisi viroidler ile ilgili çalışmalarını yapmak için gittiği California Üniversitesinin  Riverside Yerleşkesinde Amerika’nın  turunçgil gen kaynaklarının bulunduğu CCPP programından pek çok turunçgil çeşidini getirmiş ve bunlarda üreticilere tanıtılarak yeni bahçe tesisleri ortaya çıkmıştır.
  • Çukurova Üniversitesi SUBTROPİK MEYVELER ARAŞTIRMA VE UYGULAMA Merkezi’nin kurulması yukarıda değindiğim çalışmaları kapsayan, yurt içi ve dışında tanınan bir kuruluş haline gelmiştir. O yıllarda Üniversitemizi ziyaret eden yerli ve yabancı misafirlerimizin ziyaret ettiği yerlerin başında yer almıştır.
  • Benim yıllarımı harcadığım ve hayalim olan ülkemiz tarım alanında ilk TÜBİTAK ARAŞTIRMA ENSTİTÜSÜNÜ kurabilmekti. 1980’li yılların ikinci yarısında filizlenmeğe başlayan bu hayal nihayet 1998 yılında gerçekleşti. TÜBİTAK-ÇUKUROVA İLERİ TARIM TEKNOLOJİLERİ ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME ENSTİTÜSÜ (ÇİTTAGE) adı altında kurulan bu Enstitünün kurucu ve ilk müdürü olma onuruna ulaştım. Başlangıçta Üniversitemiz bünyesinde kuruculuğu ve müdürlüğünü yaptığım SUBTROPİK MEYVELER ARAŞTIRMA VE UYGULAMA MERKEZİ içinde misafir olan bu enstitüyü Üniversite dışına çıkarmak girişimlerimiz benim görevden alınmamla ne yazık ki gerçekleşemedi. Ehil ellere emanet edilmeyen Merkez gerek ülkemiz ve gerekse uluslararası alanda artık işlev göremez hale gelince, sahipsiz kalan TÜBİTAK ARAŞTIRMA ENSTİTÜSÜ de TÜBİTAK tarafından kapatılmıştır.
  • Üniversite hayatım boyunca özellikle lisansüstü çalışmalarda beraber çalışma şansına ulaştığım genç meslektaşlarım daima benim gurur kaynağım olmuşlardır. Çalışma saati ve izin kullanma ihtiyacı duymayan gece geç vakitlere kadar gerek teorik ve gerekse laboratuar çalışmalarını şevkle yürüten bu arkadaşlarım olmasaydı, bu Blog’da yazdığım çalışma ve başarıların çoğu gerçekleşmemiş olurdu. Belki de bu gençlerin beni motive etmeleri sonucu, ben bilimsel çalışmalarımda ütopik olarak nitelendirecek ölçüde hayallere yelken açabildim. Hala bu genç arkadaşlarım ile böyle başarılı bir çalışma hayatını paylaşma sevinci ve onurunu taşımaktayım.
  • Lisansüstü çalışmalarım esnasında tamamı ülkemiz için orijinal 20 Yüksek lisans ve 20 Doktora çalışması yönettim. Bunların dışında söz konusu gençlerle çok sayıda ulusal ve uluslararası araştırma projesini yürüttük. Bu çalışmalar esnasında A.B.D. başta olmak üzere İngiltere, Almanya, İspanya, İsrail ve İtalya ile işbirliğimiz oldu ve yeni tekniklerin çoğu adı geçen ülkelerin araştırma enstitüleri veya Üniversitelerinden yüksek lisans ve doktora öğrencilerim tarafından transfer edilmiştir.
  • Daha Üniversite çalışma hayatımın ilk yılları olan 1970’li yılların ilk yarısında ülkemiz biber tarımını ülke bazında tehdit eden ve gerek Bakanlık ve gerekse Üniversite ilgili birimlerin araştırmalarına rağmen etmeni saptanamayan bir fungal hastalığın etmeni, benim ülkemizde ilk defa uyguladığım Poliakrilamid jel elektroforez tekniği ile teşhis edilmiştir. Bu toprak kökenli hastalık ile mücadelede kullanılabilecek ilaçlar araştırılırken, ben Höchst Firmasının bir ilacının (Brestan) hastalığı önlediğini bulmuştum. Firma ilacın bu özelliğini ilk defa bizim bu çalışmamız ile öğrenmiş oldu ve beni maddi olarak ödüllendirmek istedi. Benim ricam henüz yeni kurulan bölümüme bir araç göndermeleri şeklinde oldu. Bu isteğimize olumlu yanıt veren Firma bize bir Vokswagen minibüs hibe etti ve bu araç o yıllarda akademik çalışmalarına yeni başlamış olan Sayın Prof. Dr. Nezihi UYGUR hocamız tarafında Almanya’ da teslim alınarak Üniversitemize getirilmiştir.
  • Şu ana kadar çok yakın birkaç dostumun bildiği ve benim için ayrı bir övünç kaynağı olan bir olay ise Bayer Tarımın Leverkuzen(Almanya)’da bana yaptığı bir tekliftir. Bu teklif için ben eşim Almanya’ya davet edildik ve orada ülkemiz Bayer Tarım’ın Genel Müdürlüğü teklifini aldım. Firmanın Almanya’daki araştırmaları esnasında oradaki doktora yöneticim Sayın Prof. Dr. W. FUCHS’ un beni önermesi bu teklifin yapılmasına neden olmuştur. Zannederim 1970’li yılların başında olan bu olay için düşünme süresi aldık, ancak belirli bir zaman sonra yeni kurulan ve içinde mutlu olduğumuz Üniversitemizde kalmayı yeğledik ve teklifi kabul etmedik. Bu olay bugün Üniversitemizdeki çalışma hayatım sona erdiğinde, benim için bir gurur kaynağı olduğu kadar kabul etmemekle yaptığım hata en büyük pişmanlıklarım arasına girmiştir. Nitekim daha o zamanlar Üniversitemiz kurucularından ve bizim Bölüm hocalarından Sayın Prof. Dr. Akif KANSU bizleri bu teklifi kabul etmemiz yönünde uyarmıştı.
  • Ülkemizde doku kültürü ve termoterapi teknikleri kullanılarak uzun ömürlü turunçgil anaç bitkilerinin bulaşık olduğu, ancak kimyasal savaşımı olmayan virüs ve benzeri hastalıklardan arıtma işlemleri ilk defa benim kurduğum laboratuvarımda gerçekleşmiştir. Tüm dünyada turunçgil endüstrisini tehdit eden bu hastalıklardan ülkemizde olanlar tespit edilmiş ve laboratuar koşullarında üretim materyali olacak anaç bitkiler bu patojenlerden arıtılmıştır.
  • Yine dünyada ilk defa laboratuarda elde edilen temiz aşı gözleri ile böcek korunmalı seralarda sağlıklı fidan üretiminde kullanılacak aşı gözleri kitleler halinde üretilmiştir.
  • Bu çalışmaların yapıldığı yıllarda topraksız kültürde bitki yetiştiriciliği birçok araştırma kurumunda henüz laboratuar çalışmaları aşamasında iken, bizler bu tekniği gerek aşı gözlerinin üretiminde ve gerekse sağlıklı fidanların çoğaltılmasında kullanmaya başladık. 1990 yılından itibaren seralardaki üretimlerde yalnızca bu yöntem kullanılmıştır. Bu makalenin kaleme alındığı 2016 yılında bu yöntem artık ülkemizde pratikte yaygın olarak kullanılmaktadır.
  • Bu çalışmaların yoğun olarak yapıldığı yıllarda FAO uzmanları tarafından çalışmalarımız ziyaret edildiğinde, ayni çalışmaların Akdeniz havzasında turunçgil tarımı yapılan ve virüs hastalık tehlikesi altında olan ülkelerde benim koordinasyonumun da yapılmak üzere bir uluslararası proje planlanmış, ancak ilgili Bakanlık bu çalışmayı kendi araştırma kurumlarında yapmak istemiş olma gerekçesi ile karşı çıkmış ve bizim Çukurova Üniversitesinde sağlıklı fidan üretimine başlamamızdan 3 yıl sonra ayni tesisler Antalya’ da kurularak, FAO’nun Amerikalı uzmanları tarafından uygulanmaya başlamıştır.
  • Cumhuriyet tarihinde bitki patolojisi alanında dünya içinde yeni olan bir turunçgil virüs hastalığı benim çalışma grubum tarafında saptanmış ve uluslararası toplantılarda (IOCV Toplantıları) tebliğ edilerek, tüm dünyanın kabul ettiği bir hastalık olarak tescil edilmiştir.
  • Biz genelde bitki patologları olmamıza karşın yetiştirme teknikleri üzerinde de ülkemizde eğitici olarak görev yaptık. Bu çalışmalarımız esnasında Dörtyol ilçemizde bir bahçede yeni bir Navel portakal çeşidi saptadık. Bu çeşidi bitki patologları olarak ilgili Bakanlık tarafından tescil ettirmemiz olası olmadığı düşüncesiyle, bu çeşidi California Üniversitesi CCPP programına gönderdik ve çeşit orada Çukurova early olarak isimlendirilerek dünya damızlıkları arasına alındı. Bu çeşidin bulunduğu bahçe sahibi konu üzerinde bilgilendirildikten sonra onlar çeşidin patent hakkını aldılar ve ne yazık ki bu çeşidin dünyada kullanılmasına da izin vermediler.
  • Çalışmalarımın ilk 10 yılında yine ülkemiz için yeni olan bir kalıntı analiz laboratuvarı Bitki Koruma Bölümü içinde kurulmuştur. 1970’li yıllarının sonuna doğru kurulan bu laboratuarda Üniversitemizin ilk gaz kromatografi aleti çalışmağa başlamıştır. O yıllarda bu laboratuara Uzman olarak atanan kimya mühendisi arkadaşımız, Çukurova ana drenaj kanallarında yıllar önce kullanımı yasaklanan DDT ilaç kalıntılarını araştırmış, kanallardaki drenaj suyunun hala DDT ile doymuş halde olduğunu saptamıştır. Ancak bu uzmanımız daha sonra Sabancı’nın Marsa firmasına transfer olmuş ve o yıllarda benim turunçgil projesine başlamam nedeniyle maalesef bu çalışmaların devamı gelmemiştir.
  • Turunçgillerde sağlıklı fidan üretimi için bir teklif Mısır’dan gelmiş, ancak ülkemizdeki yoğun çalışmalarımız bu teklife ilgi göstermemizi engellemiştir.
  • 1980’li yılların başında başlayan turunçgil çalışmalarının altyapısına 3 Milyon A.B.D. doları harcanmış, bunda üniversitemizin katkısı en fazla 50 bin dolar kadar olmuştur
  • 1970’li yılardan itibaren Ülkemizin en donanımlı Bitki patolojisi ve entomoloji laboratuarları Çukurova Üniversitesinde çalışmağa başlamış ve bu başarı bugünde devam etmektedir.

PİŞMANLIKLARIM ve KEŞKELERİM

Her ne kadar makale başlığına keşke ifadesini de koydumsa da, bu başlık altında hem keşke ve hem de pişmanlıklarımı ifade etmeğe çalışacağım. Üniversitemdeki 33 yıllık çalışma hayatım sonunda şunu öğrendim. Çalıştığım süre içinde Bilim Yapmak ne yazık ki, bırakın diğer araştırma kurumlarını, Üniversitelerimiz için dahi pek önemli değildi. Biz akademik çalışmalarımızı genellikle akademik aşamaları başarmak için yapmaktayız. Bilim yapan çok iyi yetişmiş akademisyenlerimizin değerli çalışmalarının ulaştığı son nokta tozlu arşivlerdir. Fazla ders saatleri ücretlendirilirken, bilimsel çalışmalar bu açıdan yıllarca göz ardı edilmiştir. Çünkü yükseköğretimi düzenleyen kurumların bu açıdan bir politikaları olmamıştır. Son yıllarda bu konuda bazı olumlu adımlar atıldığını sevinerek izlemekteyim.
  • En büyük pişmanlığım yukarıda değindiğim Almanya’da Bayer Firmasının teklifini kabul etmememdir.
  • 1972 yılında eşimle Avustralya’ya göç etmek için ilgili Büyük Elçiliğe yaptığımız başvurudan daha sonra vaz geçmemizdir.

   Bugün arkama baktığımda tüm yapılanların ve milyon dolarlar harcanarak kurulan altyapının yok edildiği ve en büyük gurur kaynağım TÜBİTAK Araştırma Enstitüsünün isminin dahi unutulduğu görüyorum. Bu makale, ülkemizde bilim yapmak isteyen ve bu hayallerle 33 yılını harcayan bir akademisyenin hayat hikayesidir. Geriye kalan benimle bu hayalleri ve başarıları yaşayan genç akademisyenlerin hala bu hayaller peşinde koşuyor olmaları tek tesellimdir.












Etiketler: , , ,

0 Yorum:

Yorum Gönder

Kaydol: Kayıt Yorumları [Atom]

<< Ana Sayfa