GURUR, KEŞKE VE PİŞMANLIK KAVRAMLARI İÇİNDEKİ AKADEMİK HAYATIM
39 Yıl süren akademik yaşantımın
33 yılı Çukurova Üniversitesinde geçti. Bu uzun süre içinde herkes gibi benimde
keyif aldığım, pişmanlık duyduğum veya keşke dediğim zaman dilimlerim oldu. İşte
bu 3 kavram içinde Çukurova Üniversitesinde geçen yıllarımı, yani bu açıdan CV
mi oluşturmak istedim. 15 Yılı aşkın emeklilikten sonra bu duygularımı daha
sağlıklı ifade edeceğime inanıyorum. Çukurova Üniversitesinde çalıştığım 33
yılın, 32 yılı benim açımdan bir rüya gibiydi. Gerçekten bugün Üniversiteme
baktığımda, o geçmiş güzel ve verimli yılların ancak rüya olabileceğine
inanıyorum. Bizim bugünkü çalışanlardan farkımız, bir hayal ile çalışma
hayatımıza başlamamızdı. Çünkü bir üniversiteye akademisyen olarak atanmamıza
karşın, ancak bu Üniversite ne fiziksel ve ne de bilimsel açıdan mevcut
değildi. İşte 1970’li yılların ilk yarısında atanan gerek akademisyenler ve
gerekse yardımcı personel öncelikle yuvaları olacak Üniversiteyi oluşturmak
için büyük bir istekle çalışmaya başladılar. Bizim nesil hiçbir zaman mesai
saatinin ne olduğunu bilmedi. Şehirde bir apartman dairesinde başlayan bu
çalışma, daha sonra Adana Ziraat Okulu yerleşkesi ve 1975 yılından sonrada
bugün hepimizin gurur kaynağı olan Çukurova Üniversitesi Kampusunda devam etti.
Üniversitemizin kurucusu olan Ziraat Fakültesi, başlangıçtan kısa bir süre
sonra akademik çalışmaları ile gerek yurt içi ve gerekse yurt dışında kendini
ispatlama ve konularında ülkemizde liderlik etmeğe başlamıştır. Bölümlerde gece
geç saatlere kadar seminer ve laboratuar çalışmaları devam ederdi. Bazı geceler
herhangi bir laboratuarın kapısı Rektörümüz Sayın Prof. Dr. Mithat ÖZSAN
tarafından açılır ve o mutluluk ile akademik hayaller kurulur ve manen büyük
bir destek alırdık. Bunları, başlıkta keşke ve pişmanlık kavramlarına yer
verince, sizlerde oluşabilecek ön yargıyı engellemek için yazıyorum. Akademik
yaşamım boyunca gurur duyduğum süreler daima baskın olmuştur. Ancak çok genç ve
tecrübesiz olarak başlayan akademisyenlik hayatımızda, bölüm içinde bizlere
önderlik edecek büyüklerimizin olmaması, bizler için ileriye dönük aldığımız
kararlarda hata yapmamızı ister istemez beraberinde getirmiştir. İşte bu
hatalar yaşamımızın özellikle son yıllarında,
üst yönetimde hiç öngöremediğimiz bazı değişiklerin ortaya çıkması ile
keşke dememize veya pişmanlık duymamıza neden olmuştur. Aktif çalışma süresince
yabancı olduğumuz bu duygular, ancak emeklilik yıllarında kapımızı çalmış veya
bilinçaltından çıkarak bu açılardan da hayatımızı değerlendirme gereğini ortaya
çıkarmıştır.
Yukarıda da açıklamaya çalıştığım
gibi çalışma hayatı sona erince, ister istemez uzun çalışma yılları içinde
hayatımıza yön verecek olan ve daha önce verdiğimiz bazı kararlar, çalışma
yaşamı bittikten, sevinç ve acılar yaşandıktan sonra birazda farklı
değerlendirilmeğe başlanmaktadır. İşte bu değerlendirme içinde gurur duyduklarım, keşkelerim ve
pişmanlıklarım.
Bana Gurur Veren Olaylar:
Ülkemizin bitki patolojisi
alanında ilk patofizyolog olmam, bana tüm çalışma sürem içinde büyük güç ve
özgüven vermiştir. Bunu tamamen tesadüfler eseri hayatıma giren doktora hocam
rahmetli Prof. Dr. Walter Fuchs’ a borçluyum. Biyokimya ağırlıklı tez çalışmam,
tüm akademik hayatım boyunca bana canlıya hücre ve metabolizma bazında bakma
yetisini kazandırdı. Bu da beni çalışmalarımda farklı bir konuma oturttu.
Çalışmalarımdaki başarıların çoğunu sahip olduğum bu temel nosyona borçluyum.
Çukurova Üniversitesinin
kuruluşunda görev almam, sıfırdan başlayan bu kuruluşun içinde olmak her yıl
Üniversitenin gelişimini izlemek ve onun bir parçası olmak, bir akademisyene
verilebilecek en büyük şanstır. Ben bu ayrıcalığı yaşayan bahtiyarlar
insanlardan biriyim.
- Ülkemizin bitki
patolojisinde ilk patofizyolog olmam bana lütfedilmiş bir şanstı. Rakipsiz
bir alanda engel tanımadan tüm düşündüklerim ve hayallerimden çoğunu
gerçekleştirme olanağı buldum ve yüksek lisansta da genelde bu konular
üzerinde programlar yürüttüm.
- Hiç düşünmediğim halde
ülkemizde önemli bir Üniversitenin kuruluşunun tüm aşamalarında katkı
vererek rol aldım.
- Araştırmalarımda bitki
patojen fungusların biyokimyasal tanısı, fitotoksinler, toprak
solarizasyonu, ülkemizde kimyasal savaşımı olmayan turunçgil virüs ve
virüs benzeri hastalıkların sörveyi, yaygınlığı, bunların biyolojik,
kültürel ve serolojik yöntemlerle tanısını yapabilmek için çok sayıda
ulusal ve uluslararası proje çalışması yürüttüm.
- Ankara ve Adana Ziraat
Fakülteleri, Bahçe Bitkileri Bölümleri ve İlgili Bakanlık elemanları
tarafından ülkemizde anaç materyal olarak belirlenen, fakat tümünün benim
çalışma grubum tarafından ülkemizde belirlenen 16 virüs ve benzerini
patojenin en az biri ile bulaşık olan turunçgil ana materyalleri, doku
kültürü (in vitro shoot tip grafting) ve termoterapi teknikleri ile
arıtılması yapılmıştır. Elde edilen adına doğru sağlıklı aşı gözleri ile
üretim amaçlı turunçgil aşı gözü üretim çalışmaları yapılmıştır. Bu
ülkemizde kimyasal mücadelesi olmayan virüs hastalıklarına karşı yürütülen
ilk örnek çalışmadır.
- Ülkemiz turunçgil
endüstrisinin bu önemli sorununu çözmek için ilgili Bakanlık ile yapılan
ortak proje çalışmaları kapsamında, Dünya Bankası destekli Üniversitemize
ülkemizin ilk bilgisayar kontrollü araştırma seraları ve elekevler
kurulmuştur. İlerleyen yıllarda bu aşı gözlerinden ülkemiz turunçgil
üreticilerin yararlanabileceği sağlıklı fidan üretimi için böcek kontrollü
12 dekar üretim serası daha Üniversitemiz yerleşkesi içine inşa
edilmiştir. Buralarda üretilen ismine doğru turunçgil fidanları tüm
ülkemiz turunçgil üreticilerinin kullanımına açılmış, hatta benim aktif
olduğum dönemde ihracatı dahi yapılmıştır.
- Ülkemiz bitki patolojisinde
ilk viroid çalışmaları başlatılmış ve bunların elektroforez tekniği ile
ilk tanıları yapılmıştır.
- Bitki patolojisi dışında
ülkemiz turunçgil üretiminde yanlış uygulanan veya dünyada mevcut fakat
bizde olmayan üretim tekniklerini üreticiye tanıtmak için sayısız
konferanslar yanında 10 yıl süreyle yılda 3 defa TURUNÇGİL BÜLTENİ adı
altında bir dergi yayımlanmıştır. Bu
dergi turunçgil tarımının yapıldığı bölgelerde bu konuda aktif olarak
çalışan teknik elemanlar ile dileyen turunçgil üreticilerine ücretsiz
olarak gönderilmiştir.
- Çukurova gibi ağır toprak
karakterine sahip alanlarda o yıllar popüler olan alttan yağmurlama
tekniği yerine damla sulama tekniği önerilmiş ve yeni kurulan alttan
yağmurlamalardan vazgeçirilerek damla sulama tekniğinin daha yararlı
olacağı üretici ve teknik adamlara benimsetilmiştir.
- Bizim bu konuları çalışmaya
ve geliştirmeğe başladığımız 80’li yıllarda, ülkemizde turunçgil üretimi
çok az turunçgil çeşidi ile sürdürülmekte ve bu da bizleri dış pazarlarda
rekabet yönünden kötü etkilemekteydi. Bu konulardaki araştırmalarımızda,
ülkemize ilgili Bakanlık tarafından daha 1960’lı yıllarda birçok turunçgil
çeşidinin getirildiği ve bunlarla Alata ve Antalya Narenciye Araştırma
Enstitülerinde parseller kurulduğunu saptadık. Bunlardan dış pazarlarda
hala popüler olanları hastalıklar yönünden test edilerek araştırdık ve
saptanan hastalıklardan arıtıldıktan sonra üreticilere tanıtarak, bu yeni
çeşitlerle bahçe tesisini teşvik ettik. Ayrıca şu an Bitki Koruma
Bölümünde profesör olarak çalışan Sayın Nüket ÖNELGE çalışma grubumdaki
ana konusu viroidler olmasına karşın, bu projenin tüm safhalarında aktif
olarak çalışan uzmanlardan biridir. Kendisi viroidler ile ilgili
çalışmalarını yapmak için gittiği California Üniversitesinin
Riverside Yerleşkesinde Amerika’nın turunçgil gen
kaynaklarının bulunduğu CCPP programından pek çok turunçgil çeşidini
getirmiş ve bunlarda üreticilere tanıtılarak yeni bahçe tesisleri ortaya
çıkmıştır.
- Çukurova Üniversitesi
SUBTROPİK MEYVELER ARAŞTIRMA VE UYGULAMA Merkezi’nin kurulması yukarıda
değindiğim çalışmaları kapsayan, yurt içi ve dışında tanınan bir kuruluş
haline gelmiştir. O yıllarda Üniversitemizi ziyaret eden yerli ve yabancı
misafirlerimizin ziyaret ettiği yerlerin başında yer almıştır.
- Benim yıllarımı harcadığım
ve hayalim olan ülkemiz tarım alanında ilk TÜBİTAK ARAŞTIRMA ENSTİTÜSÜNÜ
kurabilmekti. 1980’li yılların ikinci yarısında filizlenmeğe başlayan bu
hayal nihayet 1998 yılında gerçekleşti. TÜBİTAK-ÇUKUROVA İLERİ TARIM
TEKNOLOJİLERİ ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME ENSTİTÜSÜ (ÇİTTAGE) adı altında
kurulan bu Enstitünün kurucu ve ilk müdürü olma onuruna ulaştım.
Başlangıçta Üniversitemiz bünyesinde kuruculuğu ve müdürlüğünü yaptığım
SUBTROPİK MEYVELER ARAŞTIRMA VE UYGULAMA MERKEZİ içinde misafir olan bu
enstitüyü Üniversite dışına çıkarmak girişimlerimiz benim görevden
alınmamla ne yazık ki gerçekleşemedi. Ehil ellere emanet edilmeyen Merkez
gerek ülkemiz ve gerekse uluslararası alanda artık işlev göremez hale
gelince, sahipsiz kalan TÜBİTAK ARAŞTIRMA ENSTİTÜSÜ de TÜBİTAK tarafından
kapatılmıştır.
- Üniversite hayatım boyunca
özellikle lisansüstü çalışmalarda beraber çalışma şansına ulaştığım genç
meslektaşlarım daima benim gurur kaynağım olmuşlardır. Çalışma saati ve
izin kullanma ihtiyacı duymayan gece geç vakitlere kadar gerek teorik ve
gerekse laboratuar çalışmalarını şevkle yürüten bu arkadaşlarım olmasaydı,
bu Blog’da yazdığım çalışma ve başarıların çoğu gerçekleşmemiş olurdu.
Belki de bu gençlerin beni motive etmeleri sonucu, ben bilimsel
çalışmalarımda ütopik olarak nitelendirecek ölçüde hayallere yelken
açabildim. Hala bu genç arkadaşlarım ile böyle başarılı bir çalışma
hayatını paylaşma sevinci ve onurunu taşımaktayım.
- Lisansüstü çalışmalarım
esnasında tamamı ülkemiz için orijinal 20 Yüksek lisans ve 20 Doktora çalışması
yönettim. Bunların dışında söz konusu gençlerle çok sayıda ulusal ve
uluslararası araştırma projesini yürüttük. Bu çalışmalar esnasında A.B.D.
başta olmak üzere İngiltere, Almanya, İspanya, İsrail ve İtalya ile
işbirliğimiz oldu ve yeni tekniklerin çoğu adı geçen ülkelerin araştırma
enstitüleri veya Üniversitelerinden yüksek lisans ve doktora öğrencilerim
tarafından transfer edilmiştir.
- Daha Üniversite çalışma
hayatımın ilk yılları olan 1970’li yılların ilk yarısında ülkemiz biber
tarımını ülke bazında tehdit eden ve gerek Bakanlık ve gerekse Üniversite
ilgili birimlerin araştırmalarına rağmen etmeni saptanamayan bir fungal
hastalığın etmeni, benim ülkemizde ilk defa uyguladığım Poliakrilamid jel
elektroforez tekniği ile teşhis edilmiştir. Bu toprak kökenli hastalık
ile mücadelede kullanılabilecek ilaçlar araştırılırken, ben Höchst
Firmasının bir ilacının (Brestan) hastalığı önlediğini bulmuştum. Firma
ilacın bu özelliğini ilk defa bizim bu çalışmamız ile öğrenmiş oldu ve
beni maddi olarak ödüllendirmek istedi. Benim ricam henüz yeni kurulan
bölümüme bir araç göndermeleri şeklinde oldu. Bu isteğimize olumlu yanıt
veren Firma bize bir Vokswagen minibüs hibe etti ve bu araç o yıllarda
akademik çalışmalarına yeni başlamış olan Sayın Prof. Dr. Nezihi UYGUR
hocamız tarafında Almanya’ da teslim alınarak Üniversitemize
getirilmiştir.
- Şu ana kadar çok yakın
birkaç dostumun bildiği ve benim için ayrı bir övünç kaynağı olan bir olay
ise Bayer Tarımın Leverkuzen(Almanya)’da bana yaptığı bir tekliftir. Bu
teklif için ben eşim Almanya’ya davet edildik ve orada ülkemiz Bayer
Tarım’ın Genel Müdürlüğü teklifini aldım. Firmanın Almanya’daki
araştırmaları esnasında oradaki doktora yöneticim Sayın Prof. Dr. W.
FUCHS’ un beni önermesi bu teklifin yapılmasına neden olmuştur. Zannederim
1970’li yılların başında olan bu olay için düşünme süresi aldık, ancak
belirli bir zaman sonra yeni kurulan ve içinde mutlu olduğumuz
Üniversitemizde kalmayı yeğledik ve teklifi kabul etmedik. Bu olay bugün Üniversitemizdeki
çalışma hayatım sona erdiğinde, benim için bir gurur kaynağı olduğu kadar
kabul etmemekle yaptığım hata en büyük pişmanlıklarım arasına girmiştir.
Nitekim daha o zamanlar Üniversitemiz kurucularından ve bizim Bölüm
hocalarından Sayın Prof. Dr. Akif KANSU bizleri bu teklifi kabul etmemiz
yönünde uyarmıştı.
- Ülkemizde doku kültürü ve
termoterapi teknikleri kullanılarak uzun ömürlü turunçgil anaç
bitkilerinin bulaşık olduğu, ancak kimyasal savaşımı olmayan virüs ve
benzeri hastalıklardan arıtma işlemleri ilk defa benim kurduğum laboratuvarımda
gerçekleşmiştir. Tüm dünyada turunçgil endüstrisini tehdit eden bu
hastalıklardan ülkemizde olanlar tespit edilmiş ve laboratuar koşullarında
üretim materyali olacak anaç bitkiler bu patojenlerden arıtılmıştır.
- Yine dünyada ilk defa
laboratuarda elde edilen temiz aşı gözleri ile böcek korunmalı seralarda
sağlıklı fidan üretiminde kullanılacak aşı gözleri kitleler halinde
üretilmiştir.
- Bu çalışmaların yapıldığı
yıllarda topraksız kültürde bitki yetiştiriciliği birçok araştırma
kurumunda henüz laboratuar çalışmaları aşamasında iken, bizler bu tekniği
gerek aşı gözlerinin üretiminde ve gerekse sağlıklı fidanların
çoğaltılmasında kullanmaya başladık. 1990 yılından itibaren seralardaki
üretimlerde yalnızca bu yöntem kullanılmıştır. Bu makalenin kaleme
alındığı 2016 yılında bu yöntem artık ülkemizde pratikte yaygın olarak
kullanılmaktadır.
- Bu çalışmaların yoğun olarak
yapıldığı yıllarda FAO uzmanları tarafından çalışmalarımız ziyaret
edildiğinde, ayni çalışmaların Akdeniz havzasında turunçgil tarımı yapılan
ve virüs hastalık tehlikesi altında olan ülkelerde benim koordinasyonumun
da yapılmak üzere bir uluslararası proje planlanmış, ancak ilgili Bakanlık
bu çalışmayı kendi araştırma kurumlarında yapmak istemiş olma gerekçesi
ile karşı çıkmış ve bizim Çukurova Üniversitesinde sağlıklı fidan
üretimine başlamamızdan 3 yıl sonra ayni tesisler Antalya’ da kurularak,
FAO’nun Amerikalı uzmanları tarafından uygulanmaya başlamıştır.
- Cumhuriyet tarihinde bitki
patolojisi alanında dünya içinde yeni olan bir turunçgil virüs hastalığı
benim çalışma grubum tarafında saptanmış ve uluslararası toplantılarda
(IOCV Toplantıları) tebliğ edilerek, tüm dünyanın kabul ettiği bir
hastalık olarak tescil edilmiştir.
- Biz genelde bitki
patologları olmamıza karşın yetiştirme teknikleri üzerinde de ülkemizde
eğitici olarak görev yaptık. Bu çalışmalarımız esnasında Dörtyol ilçemizde
bir bahçede yeni bir Navel portakal çeşidi saptadık. Bu çeşidi bitki
patologları olarak ilgili Bakanlık tarafından tescil ettirmemiz olası
olmadığı düşüncesiyle, bu çeşidi California Üniversitesi CCPP programına
gönderdik ve çeşit orada Çukurova
early olarak isimlendirilerek dünya damızlıkları arasına alındı. Bu
çeşidin bulunduğu bahçe sahibi konu üzerinde bilgilendirildikten sonra
onlar çeşidin patent hakkını aldılar ve ne yazık ki bu çeşidin dünyada
kullanılmasına da izin vermediler.
- Çalışmalarımın ilk 10
yılında yine ülkemiz için yeni olan bir kalıntı analiz laboratuvarı Bitki
Koruma Bölümü içinde kurulmuştur. 1970’li yıllarının sonuna doğru kurulan
bu laboratuarda Üniversitemizin ilk gaz kromatografi aleti çalışmağa
başlamıştır. O yıllarda bu laboratuara Uzman olarak atanan kimya mühendisi
arkadaşımız, Çukurova ana drenaj kanallarında yıllar önce kullanımı
yasaklanan DDT ilaç kalıntılarını araştırmış, kanallardaki drenaj suyunun
hala DDT ile doymuş halde olduğunu saptamıştır. Ancak bu uzmanımız daha
sonra Sabancı’nın Marsa firmasına transfer olmuş ve o yıllarda benim
turunçgil projesine başlamam nedeniyle maalesef bu çalışmaların devamı
gelmemiştir.
- Turunçgillerde sağlıklı
fidan üretimi için bir teklif Mısır’dan gelmiş, ancak ülkemizdeki yoğun
çalışmalarımız bu teklife ilgi göstermemizi engellemiştir.
- 1980’li yılların başında
başlayan turunçgil çalışmalarının altyapısına 3 Milyon A.B.D. doları
harcanmış, bunda üniversitemizin katkısı en fazla 50 bin dolar kadar
olmuştur
- 1970’li yılardan itibaren
Ülkemizin en donanımlı Bitki patolojisi ve entomoloji laboratuarları
Çukurova Üniversitesinde çalışmağa başlamış ve bu başarı bugünde devam
etmektedir.
PİŞMANLIKLARIM ve KEŞKELERİM
Her ne kadar makale başlığına
keşke ifadesini de koydumsa da, bu başlık altında hem keşke ve hem de
pişmanlıklarımı ifade etmeğe çalışacağım. Üniversitemdeki 33 yıllık çalışma
hayatım sonunda şunu öğrendim. Çalıştığım süre içinde Bilim Yapmak ne yazık ki, bırakın diğer araştırma kurumlarını,
Üniversitelerimiz için dahi pek önemli değildi. Biz akademik çalışmalarımızı
genellikle akademik aşamaları başarmak için yapmaktayız. Bilim yapan çok iyi
yetişmiş akademisyenlerimizin değerli çalışmalarının ulaştığı son nokta tozlu
arşivlerdir. Fazla ders saatleri ücretlendirilirken, bilimsel çalışmalar bu
açıdan yıllarca göz ardı edilmiştir. Çünkü yükseköğretimi düzenleyen kurumların
bu açıdan bir politikaları olmamıştır. Son yıllarda bu konuda bazı olumlu
adımlar atıldığını sevinerek izlemekteyim.
- En büyük pişmanlığım
yukarıda değindiğim Almanya’da Bayer Firmasının teklifini kabul
etmememdir.
- 1972 yılında eşimle
Avustralya’ya göç etmek için ilgili Büyük Elçiliğe yaptığımız başvurudan
daha sonra vaz geçmemizdir.
Bugün arkama baktığımda tüm
yapılanların ve milyon dolarlar harcanarak kurulan altyapının yok edildiği ve
en büyük gurur kaynağım TÜBİTAK Araştırma Enstitüsünün isminin dahi unutulduğu
görüyorum. Bu makale, ülkemizde bilim yapmak isteyen ve bu hayallerle 33 yılını
harcayan bir akademisyenin hayat hikayesidir. Geriye kalan benimle bu hayalleri
ve başarıları yaşayan genç akademisyenlerin hala bu hayaller peşinde koşuyor
olmaları tek tesellimdir.
Etiketler: Çukurova İleri Tarım Teknolojileri Araştırma Geliştirme Enstitüsü, Turunçgiller, TÜBİTAK, Üniversitede 33 yılım
0 Yorum:
Yorum Gönder
Kaydol: Kayıt Yorumları [Atom]
<< Ana Sayfa