AKRABALARIMI ARIYORUM !!!
Gelin sizi bugün dünya üzerinde yaşayan tüm
varlıklar arasında bulunan inanılmaz ilişkiyi farklı açılardan ele alarak,
değişik boyutlarda bir geziye çıkarayım. Biz biyokimyacılara daha başlangıçta
anlatılan bir husus, beni daima değişik düşüncelere götürmektedir. Dünyada
yaşayan varlıklardan biri olan insanoğlu ile diğer canlıların ortak noktaları
nelerdir, bunu hiç düşündünüz mü? Diğer bir soru akrabalık nedir? Belirli
genlerin atalarımızdan bize irsiyet yoluyla geçmesidir. Ama bugünkü bilim ve
teknoloji çağı, diğer ifadeyle canlı mühendisliği teknikleri, istenirse insan
dahil tüm canlılara istediği canlıdan gen aktarabilecek düzeye gelmektedir.
İnanıyorum ki, gelişmiş ülkeler bu yöndeki projelerini kapalı kapılar ardında
uygulamaya koymuşlardır. Bu açıdan bakıldığında, bizler gelecekte diğer canlı
genlerini de taşıyabileceğiz. Bugüne kadar canlılar âleminde gen transferi
yalnızca seksüel uyum içinde bulunan bireyler arasında gerçekleşmekteydi. Bugün
öncelikle mikroorganizma ve bitkilerde bu bariyerin ötesinde genetik
mühendisliği teknikleri ile seksüel bariyer aşılmış ve istenen karakterler
istenen canlıdan alınarak, istenen diğer canlılara aktarılmağa başlanmıştır.
Tüm bunlara geçmeden önce tüm canlılar arasındaki
mevcut olan ortaklıkları açıklamak isterim. İster tek hücreli ister çok hücreli
organizma olsun, hepimizdeki metabolizma
yolları aynıdır. Buna ilave olarak genleri oluşturan 4 farklı nükleotid tüm
canlılarda aynıdır. Genlerimizi oluşturan kodlar aynıdır. Ayrıca besin maddelerinden bünyelerimizde ürettiğimiz
enerji formu aynıdır. Bu
birliktelikler ayni zamanda son yıllarda tartıştığımız evrimin temel
taşlarıdır.
Tüm makalenin çıkış noktası bu birlikteliktir. Bu
açıdan düşündüğümüzde tüm canlılar arasında çok yakın bir birliktelik söz
konusudur. Evrim esnasında canlılar yaşam ortamlarına uyum için bazı genlerini
kullanmazken, bazılarına ise sürekli görevler yüklemiştir.
İnsanoğlu var olduğundan beri ölümden sonraki
bilinmeze kafa yormuştur. Bunlardan en geçerlisi ruhun varlığı ve ölümden
sonraki yaşama geçişin şekli olarak yorumlayabiliriz. Bazı inanışlarda ölümden
sonra başka varlıkların bedeninde dünyaya gelme inanışı vardır. Bu inanış
şekillerini artırabiliriz. Ancak benim sizleri götürmek istediğim düşünce yolu,
canlılar arasındaki biyokimyasal birliktelikten hareket ederek, canlıların
birbiri ile akrabalık bağları üzerinde düşünce üretme şeklinde olacaktır.
Düşününüz, canlılar yaşadıkları süre içinde tüm
organlarının bir değişim yaşı vardır. Örneğin bizlerde pankreasta hücre
değişimi günlerle sayılırken, bu olay mide de haftalarla ifade edilmektedir.
Genlerimizde ayni değişimin içindedir. Vücut veya daha geniş anlatımıyla
organizma bu işlevi yerine getirebilmek için yapı taşlarına ihtiyaç vardır.
Peki, bunlar nerelerden sağlanmaktadır. İnsan veya hayvan organizmasını
düşünürsek yiyecek dediğimiz bitki veya hayvansal ürünlerin tüketilmesi bu
ihtiyacı karşılamaktadır. Bitkilerde ise topraktan aldıkları mineral ve havadan
aldıkları karbondioksit ve güneş ışığı enerjisini kullanarak ürettiği besin maddeleridir.
Canlılar arasında çok düzenli bir besin zinciri kurulmuştur. Genlerin
yenilenmesinde bu kaynaklardan aldığımız nükleotid veya bunun yapı taşları
kullanılmaktadır. Yani kısaca tüm canlılar ayni ortak kaynakları kullanarak
hayatta kalabilmektedir. Örneğin bir mikroorganizma veya bitki fosforu element
olarak doğadan alırken, daha gelişmiş organizmalar bunu fosfotidler veya
onların yapı taşları olarak bitkisel veya hayvansal gıdalardan
karşılamaktadırlar.
Acaba organizmayı oluşturan ve enerji ve yapıtaşları
olarak kullandığımız maddeleri ayni besin havuzundan alması, canlıları birbiri
ile genetiğin ötesinde bir akrabalık bağı yaratabilir mi?
Akrabalık daha çok canlının sahip olduğu
özellikleri veraset yoluyla aktarılması ile ilişkilidir. Canlının sahip olduğu
özellikler yerine onu oluşturan maddesel yapılara ve enerji açısından akrabalık
aradığımızda ise, tüm canlılar birbiri ile büyük benzerlik kurabilmektedir.
Yani ben dağdaki bir çam ağacı veya denizdeki bir balık veya bir bira mayası
hücresi ile akraba olabilir miyim? Çünkü tüm canlılar ortak besin maddelerini
ortak metabolizma yollarında değerlendirerek yaşamları için yapı taşları ve
enerji üretmektedirler. Dün bir mikroorganizmanın yapısı içinde bulunan bir
fosfotid yarın bundan beslenen diğer bir canlının yapısında olacaktır. Hatta
genleri oluşturan nükleotidler dahi böylece canlıdan canlıya gezecektir. O
zaman sormak istiyorum, senin göz rengini oluşturan genin yapımında kullanılan Guanin
nükleotidinin kaynağı nedir? Onu bir
bitkiden mi, akşam yediğin kuzu pirzolasında mı, yoksa sabah içtiğin sütten mi
aldın? Hepsi olabilir, sonuçta tüm canlılar ayni metabolizmayı ve ayni yapı
taşlarını ayni besin havuzundan kullanmaktadırlar. Bu işlem tüm canlı âleminde
bir süreklilik içinde, canlıların dünyamızda var olduğundan beri belirli bir
düzen içinde devam etmektedir.
Ben canlılar arasındaki akrabalığı genler düzeyinde
değil, geleceğin genetik biliminin açtığı pencereden bakarak, genleri oluşturan
yapı taşları üzerinden kurgulamağa çalıştım. Böyle düşündüğümüzde hayatın
sürekliliğini daha iyi algılama olanağımızda doğmaktadır. Çünkü gelecekte canlı
mühendisliği bilimi, canlı tasarımında çoktan geliştirmeğe başladığı gen
bankalarını kullanacaktır. Genetik bilimindeki bu gelişme çok uzak olmayan
gelecekte, bazı karakterlerin, yani genlerin de laboratuvar düzeyinde yapımına
da olanak verecektir. Nitekim yapay olarak hazırlanan bir genom bir mikoplazma
hücresine yüklenmiş ve hücre yaşamını bu genetik bilgilerle sürdürme başarısını
göstermiştir. Zaten bilimsel becerilerimiz
o düzeye ulaştığında, çağımıza isim verenlerden ikinci gelişme olan
elektronikte vazgeçilmez unsurlardan çiplerin biyolojik olarak tasarlanması
mümkün olacaktır.
Genetik biliminde gelinen gelişme ve yakın
gelecekte ulaşacağı aşama içinde bu olayları düşündüğümüzde, olanaksız gibi
gelse de, ben gelecekte beni oluşturacak genleri atalarımdan değil, bir
laboratuvarda beni tasarlayan bir canlı mühendisinin çalışmasından alacağım. O
mühendis beni o toplumun çıkarı doğrultusunda planlayacak ve yaşama
getirecektir. Bu şekilde düşündüğümüzde de bugün insanoğlunun birçok değeri,
hatta üzerinde tartışma dahi yapamayacağı dogmalarının sonu gelmektedir.
Neden böyle düşünüyorum? Belki, canlıya daima hücre
ve moleküller düzeyinde bakmam, canlı mühendisliğinin inanılmaz gelişmesi,
ayrıca son yirminci yüzyılda başlayan dünyanın önlenemez nüfus artışı ve
doğanın inanılmaz tahribatının yakın zamanda gerçekleştireceği felakete inanmam
ve insanoğlunun son asırda bilimdeki inanılmaz buluşları ve maratonu, bunun nedeni
olabilir. İnsanoğlunun bir taraftan aşırı çoğalması ve tüketim iştahı ile bir
yılda doğaya 10 yılda verebileceği tahribatı yapması, dünyamızda dengelerin
düzelemeyecek şekilde bozulması sonucu yaşanacak felaketler, dünya nüfusunu
olumsuz etkileyecek ve dünya dengelerinin bozulduğu ortama, ancak genetiği
değiştirilmiş bireylerin uyum sağlayabileceği gerçeğimdir.
Bu makaleyi okuyan ve ne dediğimi anlayanların beni
hayalperest olarak tanımlamaları ihtimalinin oldukça fazla olacağı
bilicindeyim. Bu nedenle makalenin yarı bilim kurgu olarak okunması ve
algılanması gerekir. Ancak unutmayınız ki dünyamızdaki bozulma, bugünkü aşırı
tüketim arzusu azalmadığı sürece, insanoğlu hızla bu son istasyona yaklaşacak
ve bu da bizim ve belirli düzen içinde olan yaşamın felaketi olarak
sonuçlanacaktır.
Bu şekilde birazda bilim kurgu yapısı içinde
anlatmağa çalıştığım olay, benim, insanoğlunun büyük bir felaketten sonra
tekrar var oluş şeklini, son asırda genetik biliminde yaşanan gelişmeler
açısından çözümleme eksersizlerimden biridir.
Etiketler: Enerji formu, Kodlar, Metabolizma yolları, Nükleotidler
0 Yorum:
Yorum Gönder
Kaydol: Kayıt Yorumları [Atom]
<< Ana Sayfa