CEHENNEM BUZ TUTSA ADANA YİNE SICAKTIR
Adana sıcağıyla ilgili söylenmiş onlarca söz var ama “Cehennem buz tutsa Adana sıcak olur” bunların en neti. Çünkü doğru. Abartı mı? Yok, bizzat yaşadım. 1970 Ağustos'unda ilk defa Adana'ya geldik. Bir gece kaldık, sabahı zor ettik. Sıcaktan kavrulduk., Varan otobüsüne binip Ankara’ya dönerken Tarsus’ta içerdeki sıcaklıktan eşim Özden bayıldı. Adana bize hoş geldin demedi; bildiğin yaktı!
Ama kader ağlarını örmüş bir kere. Kısa süre sonra yine Adana’daydık, bu sefer temelli. Klima mı? Vardı evet, katalogda vardı. Ama bizim evde ve işyerlerimizde yoktu. İlk birkaç yılımız klimasız geçti. Evde terledik, işte piştik. Ama zamanla bu sıcağa da alıştık. Hem öyle böyle değil, onu yaşanır hale bile getirdik. 50 yıl sonra hâlâ “Nerelisin?” diye soran olursa, düşünmeden “Adana” diyorum.
Adana sıcağına karşı halkın geliştirdiği bazı savunma mekanizmaları var. Mesela “güneşe ateş etmek” deyimi. Bazıları bunu deyim olarak değil, doğrudan eylem olarak kullanıyor. Gerçekten. Güneşe sıkıyorlar. Ne yapsın adam? Gölgeyi geçtik, nefes almak yakıyor.
Ama sıcaklık bir yana, Adana Türkiye’nin en güzel şehirlerinden biridir. Adana deyince akla sadece kebap gelmesin. Gelirse de gelsin ama yanında Seyhan Nehri’ni, baraj gölünü, yeşilliğini, portakal çiçeklerini de getirsin. Çünkü bu şehir tamamen yeşildir. Turunç ağaçlarının kokusu baharda insanı sarhoş eder. Son yıllarda yapılan Portakal Çiçeği Karnavalıbu kokuyu bir kutlamaya dönüştürdü.
Eskiden pamuğun egemen olduğu ovada artık narenciye başrolde. Üstelik dünya standartlarında. Yani sıcak tamam, ama bereketi de var bu toprağın.
Kışları mı? Bak o da ayrı sürpriz. Torosların poyrazı bir esiyor, İzmir’i aratmaz. Adana'nın yazı kavurur, kışı üşütür. Bu şehirde termal şok yersin ama alışınca bırakamazsın.
1970’lerde Adana biraz bakımsızdı ama zamanla bulvarlar açıldı, Seyhan’ın çevresi peyzajla güzelleşti. Bugün her yer ışıl ışıl. Fakat bir sorun hâlâ çözülemedi: metro. Maalesef trafik artıyor ama metroyu hâlâ arıyoruz. Adanalılar ise genelde müstakil, betonarme evlerde yaşıyor. Yazın da çatıya çıkar, oraya yatak kurar, cibinlik açar. Geceleri serin mi? Yok canım. Yine sıcak ama evin içinden iyi. Tek sıkıntı: gece düşersen sabah hastanedeyiz. Ortopedi klasiği oldu bu şehirde.
Evlerde artık herkesin kliması var ama bu da başka bir bela. İnsan klimaya alışınca dışarı çıkmak istemiyor. 24 saat kapalı devre klima sistemiyle yaşayan bir şehir olduk. Geceleri bile klimayla uyunuyor. Bu kadar sıcağa rağmen kebapçılar hâlâ tıka basa dolu. Ama dürüst olayım: o eski kebapların tadı yok artık. En iyi kebapçılar bile kıymadan kebap yapıyor, içim yanıyor.
Seyhan Baraj Gölü ise bambaşka bir dünya. Bizim için hem doğa, hem spor, hem huzur demekti. Balık tuttuk, yelken yaptık, sabahları göl üstünde kahvaltı ettik. Ama bilinçsiz avcılıkla balık kalmadı. Neyse ki anılar baki.
Adana sıcak ama sunduklarıyla da doyurucu. Mesela Yumurtalık. İlk yıllarda bizim kaçış yerimizdi. Fakülteden gençlerle akşam gidip sabah işe dönerdik. Deniz, kumsal, balık, çadır... Sivrisinek hariç her şey harikaydı.
Şunu unutmayın: Adana bir düdüklü tencere. Ama içindekine alışınca buharıyla bile mutlu oluyorsun. 30 yaşında geldim, “Burada 60’ı göremem” diyordum. Bugün 86 yaşındayım. Hâlâ buradayım. Gidip gelsem de memleketim Ayvalık, evim Adana.
Ve evet, Adana sıcağı anlatılmaz, yaşanır. Ama ben yine de anlattım. Çünkü bu sıcak şehir, sıcaklığın çok ötesinde bir hayat sunar.
Etiketler: Adana sıcağı
0 Yorum:
Yorum Gönder
Kaydol: Kayıt Yorumları [Atom]
<< Ana Sayfa