21.
YÜZYILIN TARIMI
21. yüzyılda tarım, farklı türden zorluklara yanıt vermek zorunda kalacaktır. Önümüzdeki
yıllarda tarımsal araştırmaların planlanmasında belki de en önemli husus, yoğun
üretim sistemlerinin sürdürülebilirliğine, çevre ve verimlilik kaygılarına ve
doğal kaynakların yönetimine çok daha fazla odaklanma ihtiyacı olacaktır. Neyse
ki, moleküler biyoloji, biyoteknoloji,
bilgi teknolojisi, nano teknoloji ve uzay bilimlerindeki devam eden ilerlemeler, tarımı yalnızca yüksek düzeyde üretken kılmakla
kalmayıp, aynı zamanda doğal kaynakların ve modern çiftlik girdilerinin
kullanımıyla ilgili olarak daha verimli ve sürdürülebilir hale getirmek için
yepyeni fırsatlar sunmaktadır. Bu son cümleden de anladığımız gibi 21. Yüzyılın
tarımı biyoteknoloji ve bilişim teknolojilerinden büyük ölçüde yararlanacaktır.
21. yüzyıl ilerledikçe, yüksek ürün verimini yenilenebilir enerji kaynaklarına
dayalı yönetim uygulamalarıyla birleştiren farklı bir tarım türüne sahip
olacağız.
Burada tarımsal eğittim açısından tekrar bir not düşelim. Buna göre
tarımsal eğitim lisans ve yüksek lisans düzeylerinde bu konuları kapsamak
zorunda olacaktır.
Geleceğin tarımında rol oynayacak önemli diğer bir faktör olan ve
henüz bebeklik aşamasında olan FİTOMİKROBİYOM’lardır. Agrokimyasaların yerine geçecek en büyük adaylardan biridir.
FİTOMİKROBİYOM MÜHENDİSLİĞİ (Sentetik Biyoloji) olarak
isimlendirilen bu dalda yalnızca mevcut mikroorganizmaların teşviki değil,
onların genetik mühendisliği teknikleri ile de bitkilerle ortaklığı teşvik
edilmektedir. Gerek toprak ve gerekse toprak üstü bitki aksamında bitkilerle
ilişki içinde olan bu mikroorganizmalar aşağıdaki 4 alanda büyük bir etkiye
sahiptirler.
1. Bitki büyümesini teşvik edici (PGP) özellikleri
2. Bitki hastalık ve zararlılarından korumadaki rolleri
3. Bitki beslemeye katkıları
4. Abiyotik tehditlere karşı korumadaki etkinlikleri
Görüldüğü gibi bitki mikrobiyomları olarak isimlendirilen bu
mikroorganizmalar, tarımın başarısında yeşil devrimin yıldızı olan agrokimyasalların
çok ötesinde tarımda etkin rol oynayacaklardır. Bu zorlukların çözülmesine
yardımcı olma konusunda muazzam bir potansiyele sahiptir.
Böylece bitki koruma alanında kimyasal mücadelenin yerini
bitki mikrobiyomlarının rol alacağı biyolojik mücadele alacak gibi görünmektedir.
Biyoteknolojide beni çok etkileyen bir gelişme de sensörlerin
belki de uç noktası olacak “Biyosensörlerdir”. Biyosensörler, temel biyolojik süreçleri anlamamıza yardımcı
olan değerli bilgileri kodlayan biyomoleküllerin ve biyo-işlevlerin dinamik değişikliklerini izlemek için tasarlanmış
temel araçlardır. Nanoteknoloji ürünü olan biyosensörler hiç kuşkusuz öncelikle
tıpta kullanılmaya başlanacaktır. Hiç şüpheniz olmasın ki, bugüne kadar olduğu gibi tüm ilerlemelerde olduğu gibi bunların
kullanımını kısa süre içinde tarımda da göreceğiz.
Burada bir parantez açarak şunu vurgulamak isterim. Bugüne kadar
genetik, moleküler biyoloji, sensörler, biyoinformatik gibi yeni teknolojileri
sektör olarak tarım ve tıp eşdeğer zamanda kullanmaya başlamıştır. Bu nedenle de lisans eğitiminde canlı ile ilişkin
sektör eğitimlerinde ilk yıllarda çok sayıda temel ortak derslerin bulunması,
ülkemizin çağı yakalaması için kaçınılmaz olacaktır.
Son olarak kısaca tarım topraklarının durumundan da bahsetmek isterim. Ayaklarınızın altında, ancak çoğumuzun bilmediği dünyadaki
en zengin biyolojik
çeşitliliğe sahip yaşam alanı yatıyor. Üzerinde yürüdüğümüz topraklar, gezegendeki
yaşamın büyük bölümünü destekmektedir. İçinde hayat olmasaydı, zaten toprak olmazdı. Ne yazık ki,
dünyamız tarım yapılan toprakları iyi durumda değil. Çevre ile ilgili bilimsel
çalışmalar, topraklarımızı biyolojik olarak zayıf ve bozulmakta olduğunu
şeklinde rapor etmektedirler.
Hepimiz toprak solucanları gibi bazı gözle görülebilen
toprak sakinlerine aşinayız. Ancak toprak mikrobiyomunda çok büyük yaşam payı
çıplak gözle görülemeyecek kadar küçüktür. Bakteriler, nematodlar ve mantarlar
gibi mikrobiyota toprağa yaşam veren ve önemli hayati roller üstlenmiş
canlılardır. Bu küçük yaşam formları, ölü yaprakları ve organik maddeleri
parçalar, besinleri, karbona ve suya döndürürler. Onlar olmadan ekosistemler çöker . Şaşırtıcı
bir şekilde, bu yaşam zenginliğinin çoğu yakın zamana kadar bilim
tarafından bilinmiyordu . Ancak son yıllarda yeşil devrimin vazgeçilmezi olan
agrokimyasallar, toprak mikrobiyotası tarafında ikame edilecek gibi
görülmektedir. İşte tarımda eğitimin evirileceği alanlardan biri ve en önemlisi
toprak mikrobiyotası’dır.
Buraya kadar verdiğim bilgilerden de görüldüğü gibi toprak
canlılığını tekrar oluşturmak için toprak biyotasını oluşturan genelde mikroorganizmalar olmak üzere toprak canlıları
tarımsal üretimde önemli rol oynayacaktır. Yeşil devrimin ana girdilerinden
olan bitki koruma ve bitki beslenmede ana rol oynayan agrokimyasallar
önemlerini yitirecek ve yerlerini adı geçen canlılara bırakacaklardır. Bu görüş
bilimsel olarak kabul edildiğine ve üzerinde inanılmaz sayıda araştırmalar
yürütüldüğüne göre, bizim tarımla ilgili fakültelerinde EĞİTİM yeni bir içerik
ve yapı kazanmak zorundadır. Ben 20 yıldır Üniversitemden ayrı olduğum
için ilgili Bölümlerin ve akademisyenlerin bu yeni bilim çağına ne ölçüde hazır
olduğunu maalesef bilmemekteyim. Akıllı Tarım olgusunu da buraya eklediğimizde,
tüm biyolojik tabanlı Bölümler ile Tarımsal Mekanizasyon, Tarımsal Yapıların bu
konularda çağı yakalayacak düzeyde olduğuna inanıyorum.
Etiketler: 21.asır tarımı, agrokimyasallar, Ffiyomikrobiom mühendisliği, toprak mikrobiotası
0 Yorum:
Yorum Gönder
Kaydol: Kayıt Yorumları [Atom]
<< Ana Sayfa