CANLIYA HÜKMETME BİLGİ VE BECERISI “BİYOTEKNOLOJİ
CANLIYA HÜKMETME BİLGİ VE
BECERISI
“BİYOTEKNOLOJİ”
Konuya girmeden
sizlere bir soru yöneltmek istiyorum. Kovid epidemisi esnasında virüsler üzerine gerek bilim kurulu,
gerekse sözlü ve yazılı medyadan oldukça fazla bİlgi
aldık. Ancak benim öğrenmek istediğim mRNA aşısını duyduğunuzda, konunun
tekniği sizlere yabancı mıydı, yoksa bu aşı tekniğini nükleik asit ve protein
kimyası bilgileriniz ile yanıtlayabildiniz mi? Bugün tarımın evirildiği yeni
dönemde biyoteknolojinin çok önemli olacağını 21. Asrın gereğidir. Artık içinde
bulunduğumuz bilgi çağında bu temel bilgilere sahip olmayan ziraat
mühendislerinin, Veterinerlerin, Gıda mühendislerinin, Doktorların mesleklerini
temel biyoloji bilgileri olmadan uygulamaları birkaç on yıl içinde pek mümkün
olmayacaktır. O zaman biyoteknolojiyi şöyle ifade edebiliriz. Biyoloji
+ Teknoloji BİYOTEKNOLOJİ nin kısaca açıklanmasıdır. Konuyu daha anlaşılır hale
getirmek için makalenin başlığı olan BİYOLOJİ nedir, kısaca bu konuyu
özetleyelim.
Biyoloji, ekolojiden moleküler biyolojiye
kadar yayılan bilim dallarını bünyesinde toplayan ve hayatı konu alan bir
bilimdir. Biyologlar yaşayan organizmaların yapısı, işlevleri, gelişmeleri,
orijinleri, evrimini ve dağılımlarını inceler. Bugün bu bilgilere ek olarak,
onları amaçları doğrultusunda tekrar genetik olarak düzenlemektedirler.
Biyoloji şemsiyesi altında her biri kendi alanında özgün en az 9 çalışma alanı
bulunmaktadır. Biyolojinin kapsadığı bilim dalları özet olarak aşağıda
verilmiştir:
1. Biyokimya, yaşamın yapı taşları
olan maddeleri inceler,
2. Botanik, tarım dahil bitki
bilimidir,
3. Hücre Biyolojisi, yaşayan
varlıkların temel hücre birimlerini inceler,
4. Ekoloji, organizmaların çevre
ile ilişkisini konu alır,
5. Evrim biyolojisi, zaman içinde
yaşam çeşitliliğinin kökeni ve değişimleri üzerinde çalışır,
6. Genetik, kalıtımı konu alır,
7. Moleküler biyoloji, biyolojik
molekülleri inceler,
8. Fizyoloji, organizmalar ve onun
parçalarının işlevlerini inceler,
9. Zooloji, hayvan davranışları
dahil, hayvanları inceler.
Şüphesiz içinizde biyokimya
dersi olanlarınız vardır umarım. Çukurova Üniversitesi Ziraat Fakültesinin bazı
bölümleri biyokimya dersini kuruluştan beri almaktadır. İşte yukarıda sorduğum
sorunun yanıtı o dersimizde vardı.
O zamandan 1990 lı yıllarda yüksek
lisansta kendi öğrencilerim ve diğer bölümlerden katılanlarla bu konuyu
İngiltere’de yeni yayımlanmış “Moleküler Biyoloji” isimli bir kitaptan ve
müfredatta olmayan bir ders olarak vermiştim. Böylece canlılarda önemli rolleri
olan makromolekülleri ve bunların sentez yollarını öğrenmiştik.
Bunlar benim kendi çalışma
gurubumda uyguladığım bir eğitim programı olup, biz bunları daha 20. Yüzyılın
sonlarında gerçekleştirmiştik. Bunları neden anlattım? Çünkü artık mesleğimiz
bugünün tarımını anlamak için bu bilgiler ile donanmayı zorunlu kılmaktadır.
Zaten başaramazsak, Agronomist değil, ancak tarım tekniklerini uygulayan
teknisyenler oluruz.
Konuyu anlaşılır hale getirmek
için ufak bir ekleme daha yapmak isterim. Vereceğim bilgilerin sizler için de
pek yabancı olmadığına inanıyorum. Ancak tarım eğitiminde oluşturmak zorunda
olduğumuz ders düzeni ve içeriklerini ve diğer biyolojik tabanlı mesleklerle
olan bilgi ortaklığımızı anlatmak için de şimdi sunacağım bilgilerin gerekli ve
yararlı olduğuna inanıyorum.
İster tek hücreli ister çok hücreli
organizma olsun, hepimizdeki metabolizma yolları aynıdır. Buna ilave
olarak genleri oluşturan 4 farklı nükleotid tüm canlılarda aynıdır. Genlerimizi
oluşturan kodlar aynıdır. Ayrıca besin maddelerinden bünyelerimizde
ürettiğimiz enerji formu (ATP) aynıdır. Hayranlıkla
öğrendiğim ve birazda kutsallığı aradığım bu sistem birlikteliğinin anlaşılması
biyoloji ile mümkün olmuştur. Yaşadığımız bu çağda insanoğlunun ulaştığı
bilgi derinliği ve kısa sürede “Canlı Mühendisliği” tekniklerini ulaşmada
yarattığı gelişme, organik yapılı biz tüm canlıları akraba haline getirmiştir.
Başlangıçta arzu edilen genlerin istenen canlıya aktarılması, en gelişmiş
haliyle Mendel yasaları içinde yapılabilirdi. Ama çok önemli bir bariyer vardı.
Canlılar arasında genlerin taşınmasında verici ve alıcının seksüel uyumluluğu
koşulu vardı. Ama genetik mühendisliği ile insanoğlu bu bariyeri aşarak,
istenen karakteri istenen canlıdan alarak istenen canlıya taşıma becerisini
sağladı. İnsanoğlu, korkarım bu bilgi yükünü taşıyamayacağı ölçüde canlı
planlama ve yaratma yolunda hızla ilerlemektedir. Atom enerjisini daha 20.
Yüzyılın başında beceremeyen bizler, bunu insan refahının artırılması yolunda
değil, onu savaşta kitle ölüm aracına çevirerek, düşüncesizce kullandık. Şimdi
sıra genetikte kazandığımız ve gün geçtikçe üstel olarak hızla gelişen
biyoteknolojide biyoloji materyalleri kullanarak insanlık için neler yapabileceğimizi
göreceğiz.
Genetik biliminde ulaşılan gelişme ve yakın gelecekte ulaşacağı
aşama içinde bu gelişmeleri düşündüğümüzde, olanaksız gibi gelse de, gelecekte
bizleri oluşturacak genleri atalarım yanında, bir laboratuarda beni tekrar revize
edecek bir canlı mühendisinin planlamasından ve çalışmasından da alabileceğim.
Kendimden örneği çarpıcı olmak amacıyla verdim. Doğrusu ben yerine tüm
canlılardır. O mühendis beni ve tüm canlıları o toplumun çıkarı veya
yaşayacağım ortamın koşullarına uyum doğrultusunda planlayacak ve yaşama geçirecektir.
Bu amaçla olmasa da şimdiden gen bankaları kurulmuş durumda. Artık ülkelerin
sermayesi bu gen bankaları olacaktır. Bu şekilde düşündüğümüzde de bugün
insanoğlunun birçok değeri, hatta üzerinde tartışma dahi yapamayacağı dogmaları
bu gelişmelerle çelişkiye düşecektir. Bugün genetik biliminde ulaşılan
bilgileri algılamaktan yoksun büyük dünya nüfusu, acaba bu gelişmelerin
kaynağını ne şekilde algılayacak ve yorumlayacaktır?
Neden böyle düşünüyorum? Belki, canlıya
daima hücre ve moleküller düzeyinde bakmam, canlı mühendisliğinin inanılmaz
gelişmesi, ayrıca son yirminci yüzyılda başlayan dünyanın önlenemez nüfus
artışı ve doğanın inanılmaz tahribatının yakın zamanda gerçekleştireceği
felakete inanmam ve insanoğlunun son asırda bilimdeki inanılmaz buluşları ve
maratonu, bunun nedeni olabilir. İnsanoğlunun bir taraftan aşırı çoğalması ve
bilinçsiz tüketim iştahı ile bir yılda doğaya 10 yılda verebileceği tahribatı
yapması, dünyamızda dengelerin düzelemeyecek şekilde bozulması sonucu yaşanacak
felaketler, dünya nüfusunu olumsuz etkileyecek ve dünya dengelerinin bozulduğu
ortama, ancak genetiği değiştirilmiş bireylerin uyum sağlayabileceği
gerçeğimdir.
Biyoteknoloji ve bilişim teknolojilerindeki gelişme, insanın
fiziki gücüne pek ihtiyaç duymayacaktır. Olaya böyle baktığımızda bu bilgi
becerilerine ulaşamayan, yalnızca kas gücüne sahip toplulukların geleceği
tartışılır hale gelecektir. Zaten tartışılmaktadır.
Tekrar konumuza dönerek, kısa bir zaman dilimi içinde biyolojide
ulaşılan bu bilgi ve beceriyle, İnsanoğlunu dünyada aç kalma olasılığı yoktur.
Ancak bugün 8 milyar olan insan nüfusu, ekolojiyi ve yaşamı gittikçe geriye
dönülmez şekilde zarar veren önemli etkenlerden biridir. Korkarım gerçekte
dünya ekolojisine onarılmaz ölçüde zarar veren, ancak ne yazık ki anlatmaya
çalıştığım bu büyük güce sahip sözde gelişmiş ülkelerin, korkulanı yapma olasılığı
oldukça faikladır.
Eğer iklim krizinde korktuğumuz tablo oluşur ve tarım bundan
olumsuz etkilenirse kıtlık ve açlığın olmayacağı, bu gıda boşluğunu “Sentetik
Biyoloji” dolduracak potansiyele sahip olacaktır. Ancak bu teknolojilere
ulaşmış gelişmiş ülkeler bu şekilde gıdaya ulaşabilecektir.
Etiketler: 21.asır tarımı, biyoloji, Biyoteknoloji, Tarımın geleceği
0 Yorum:
Yorum Gönder
Kaydol: Kayıt Yorumları [Atom]
<< Ana Sayfa