30 Haziran 2022 Perşembe

 İLİM VE TEKNOLOJİ ÇAĞINDA GELECEĞİMİZ

Geçmiş son otuz yılda yaşamımızdaki değişimleri bir düşünelim. İnternet dediğimiz olay hayatımıza girerek yaşam konforumuzu inanılmaz hızla arttırdı. Dikkat edin Rusya Ukrayna savaşının tüm detaylarını evimizdeki koltuğumuzda kahvelerimizi yudumlarken en ince detayına kadar izleyebiliyoruz. Tüm yaşamı tehdit eden ilacı olmayan virotik bir hastalıkla kısa sürede laboratuvarlarda geliştirilen biyoteknolojik aşılarla savaşabiliyoruz. Tıp ve tarım geleneğin dışına taşınarak akıllı uygulamalara geçtiler. Elimize internet yüklü telefonlar ile bizlere yalnızca hayatın tatlı yüzünü göstererek, dostlarınızla bile konuşamayacağınız size ait bilgileri topladılar. Bu kısa girişten sonra Bilim ve Teknoloji asrı olarak adlandırılan 21. Yüzyılın bize hazırladığı hayata bir göz atalım.
Günümüz küresel dünyası kişisel davranışlarımız ve endişelerimiz üzerinde eşi benzeri görülmemiş bir baskı yaratıyor. Çünkü tüm aktivitelerimiz, düşüncelerimiz, zevklerimiz, beğenilerimiz, nefretlerimizi, duygusal hayatımız gibi bize ait olan bilgiler, bilgisizliğimiz, meraklarımız, ilgisizliğimiz nedeniyle istemimiz dışında Bilgi teknoloji lortları tarafından izlenmekte, bizleri yönetmek için algoritmalar hazırlanarak tekrar bize sunulmaktadır. Bugünkü yaşam şeklimizde bundan kaçış maalesef yoktur. Medya kullanımımız, ne yediğimiz, alışveriş tutkularımız, siyasal davranışlarımız, sevgi ve aşklarımız, mesajlarımız, fotoğraflarımız ve benzerleri gibi gönüllü yaptığımız tüm eylemler artık izlenmekte ve gücü ellerinde bulunduranlar tarafından kullanılmaktadır. Örneğin siyasal düşüncelerimiz, sağlığımız, aile yapımız, mali durumumuz, hatta duygusal yapımız irdelenerek bunlara uygun algoritmalar ile büyük gücün emirlerine uygun davranmaktayız. Ama bunun yanında adı geçen büyük güçlerinde yaptığı hatalar ortaya çıkmaktadır.
Demokratik siyaset, insan hakları ve serbest piyasaya dayalı kapitalizm tüm dünyayı ele geçirmeye namzet gibiydi. Ama alışılageldiği üzere tarih beklenmedik bir şekilde çark etti. Ve faşizmle komünizmin çöküşünün ardından liberalizmde çıkmaza girdi. Öyleyse nereye doğru gidiyoruz?
Bu soru özellikle vahim. Çünkü tam da bilişim teknolojileri ile biyoteknolojinin yarattığı ikili devrim bizi türümüzün şimdiye dek karşı karşıya kalmadığı büyüklükte zorluklarla yüzleştirirken, liberalizm itibar kaybetmektedir.
Biyoteknoloji ve bilgi teknolojilerinin kaynaşması kısa süre sonra milyonlarca insanı İş dünyasının dışına itebilir, böylece demokratik ögelerin temel taşları olan özgürlük ve eşitliği sarsabilir. Büyük veri algoritmaları sayesinde iktidar tümüyle bir avuç Seçkinin eline geçerek, toplumlar istismar edilebilir. Nitekim bunun ilk adımları hızla hayatımızda hissedilmeye ve dünya gündeminde tartışılmaya başlanmıştır. Çok daha kötüsü akıllı zekanın insan zekasını alt edecek düzeye gelerek, insanoğlunun gereksiz konuma düşmesine neden olacak dijital diktatörlükler ortaya çıkabilir. Bu olasılık gün geçtikçe güçlenmekte ve endişelerin artmasına neden olmaktadır. Üzülerek belirtmeliyim ki, bahsedilen endişeler genelde bu teknolojileri yaratan gelişmiş ülkelerde gündem oluşturmaktadır.

Etiketler:

 

TARIMIN YARATTIĞI ÇEVRE SORUNLARI  VE BİZ

 

Tarım çok eski asırlardan beri insanoğlunu doyuran, giydiren, barındıran bir sektör olmuştur. Bu nedenle toplumlar tarıma daima sevgi dolu duygularla bakmışlardır. Ancak dünya nüfusunun patladığı 20. Yüzyılda, artan dünya nüfusunu beslemek için tarımda yapılan bilimsel gelişmeler, beklenmedik bir çevre sorununa neden olmuştur. Önümüzdeki en büyük sorun, bu çevre problemlerini çözme yanında tarımsal üretimi artırmaktır. Buna en güzel örnek ülkemizdeki tarımsal sorunların büyüklüğüdür. Ancak bu günümüzde tüm dünyanın da başta gelen sorunlarından biridir.

Tarımın 7 önemli olumsuz çevresel etkisi bulunmaktadır. Bunlar

      İklim değişikliği,

      Ormansızlaşma,

      Biyoçeşitlilik kaybı,

      Genetik mühendislik,

      Sulama sorunları, kirleticiler,

      Toprak bozulması ve atıklar

      Ölü bölgeler, (dünya okyanuslarındaki ve büyük göllerdeki   düşük oksijenli alanlardır)

Tarım, birçok ülkede kirliliğin önde gelen kaynağıdır. Pestisitler, gübreler ve diğer zehirli çiftlik kimyasalları tatlı suyu, deniz ekosistemlerini, havayı ve toprağı zehirlemektedir. Ayrıca nesiller boyu kimyasallarve bunların yapıtaşları çevrede uzun süre kalabilmektedir.

Tarım ve ormancılığın birlikte, tarımsal elektrik tüketimiyle ilişkili karbondioksit emisyonları da dahil olmak üzere 2018'de ABD’de sera gazı emisyonlarının yüzde 10,5'ini tarımın oluşturduğu tahmin edilmektedir. Küresel olarak, karbondioksit emisyonları iklim değişikliğine en büyük katkıyı sağlamaktadır

Tarımsal kirliliğin birçok farklı kaynağı vardır. Azot bazlı gübreler güçlü sera gazları üretir. Değişken toksikolojik etkilere sahip kimyasal pestisitler havamızı, suyumuzu kirletmenin yanında doğrudan gıdalarımıza bulaşarak sofralarımızda tehlike oluşturmaktadırlar.

Hayvancılık, toplam amonyak emisyonlarının neredeyse %64'ünü oluşturarak, asit yağmurlarına ve ekosistemlerin asitleşmesine önemli ölçüde katkıda bulunurlar. Hayvancılık aynı zamanda dünya çapında metan emisyonlarının %35-40'ına katkıda bulunan oldukça önemli bir metan emisyon kaynağıdır.

Birleşmiş Milletler Çevre Programı'nın 2021 "Doğayla Barış Yapmak" isimli raporunda, tarımın hem bir itici güç ve hem de çevresel bozulma tehdidi yaratan önemli bir endüstri olduğunu vurgulamıştır.

Görüldüğü gibi bizi besleyen, giydiren, barındıran tarım, çevre sorunları açısından hiç de masum değildir. Ancak 20. Yüzyılda başlayarak hızla artan dünya nüfusunun bunda payı çok büyüktür. Ayrıca insanoğlunun zenginleştikçe artan tüketimi, özellikle ete olan düşkünlüğü başlıca sorunları oluşturmaktadır. Asya’da kalkınmakta olan ülkelerin ekonomik başarıları tehlike yaratan bu tüketim olayını çok daha artıracaktır.

Evet, dünya iklim bozulmasının önüne daha önemli olacak başka bir ögeyi koymak doğru olmadığımı bilmeme rağmen, sofralarımıza konan ve doğal olmayan, yapay iklim ve ortamlarda yetiştirilen gıdaların yarattığı sağlık sorunlarının pek farkında olmadığımızı gözlemekteyim. Bizler bu çağda çok gelişmiş sağlık düzeyine ulaşmamıza karşın, ölümcül hastalıkların oranı artmaktadır. Son yıllarda yaşanan ekonomik kriz gibi ortamlarda maalesef gerekli akıllı ilaçlara ulaşımda zorlaşmaktadır.

Önerim, büyüklerimizin beslendiği gibi her gıdayı doğal yetiştiği zamanlarda tüketmeye gayret edelim. Ancak bugünkü yaşam tarzımız, doğaya sırtını dönmüş büyük şehirlerde bizleri maalesef gıda sanayinin sunduğu ürünleri tüketmeye mahkûm etmiştir. Kısaca beslenmemizde bilinçli olsak dahi, tarımsal kimyasallara mahkûm olmuş gıdaları tüketmeye mecburuz.

Pek iç açıcı bir makale olmadığının farkındayım. Ama maalesef gerçek bu. Bunun bilincinde olarak, bundan en az etkilenmenin yollarını araştırıp, bulmalıyız.

Etiketler: , , ,