21 Şubat 2025 Cuma

Türkiye Tarım Lisans Eğitimi Reformu ve Yapılandırma Önerileri

 AMAÇ: Bu rapor, multidisipliner ve ilgili kurumlar yaklaşım, bölgesel odaklanma ve genç liderlik vurgusuyla Türkiye tarım eğitiminin küresel rekabet gücünü artırmayı hedeflemektedir. Ama esas nedenin 21. asra iş mini veren tebliğ etmeye başlayan biyoteknoloji ve yazılım teknolojileri olduğunu belirtmemiz gerekir. Müfredat oluşturulurken bu 2 önemli konuyu oluşturan bilim dallarının ders müfredatında mutlaka yeri olacaktır. Bu perspektiften bakarak konuyu aşağıdaki şekilde irdeleyebiliriz.


1. Müfredat Tasarımı ve Uzmanlaşma

Tarım eğitimi, biyoloji, mühendislik, ekonomi ve teknoloji gibi multidisipliner alanları kapsadığından, tek bir alan içinde tasarlanması mümkün değildir. Bunun yerine, alanlar arası işbirliği ile uzmanlaşmış komisyonlar oluşturulmalıdır.

Öneriler:

  • Ziraat Mühendisliği, temel bilimler ve mühendislik dersleri ile desteklenmeli, ancak belirli alanlar lisansüstü uzmanlığa bırakılmalıdır.
  • Yeni Uzmanlık Dalları:
    • Bitki Biyoteknolojisi ve Genetik Mühendisliği (Biyoloji/Temel Mühendislik ağırlıklı),
    • Akıllı Tarım Sistemleri (Veri Bilimi, nesnelerin interneti Elektronik tabanlı),
    • Sürdürülebilir Tarım
    • Ekosistemleri (Çevre Mühendisliği ve Ekoloji entegrasyonlu).
  • Temel Mühendislik Dersleri (makine, inşaat) ilgili fakültelerde alınmalı; tarımsal ekonomi için ekonomi-işletme fakülteleri ile ortak programlar geliştirilmelidir.

2. Merkezî Yapılanma: Çukurova Üniversitesi

  • Çukurova Üniversitesi, 20.000 dekar arazi, subtropik Meyveler Araştırma ve Uygulama Merkezi, kapatılan TÜBİTAK-Çukurova İleri Tarım Teknolojileri Araştırma ve Geliştirme Enstitüsünün tekrar açılması  ve uluslararası akademik kadrosuyla pilot üniversite olmaya uygundur. Ancak, bölgesel ihtiyaçlar göz önüne alınarak:
    • "Hub-and-Spoke" Modeli: Çukurova, Ankara ve Ege Üniversitelerii’ni merkez alan, diğer 33 fakülteyi bölgesel ihtisaslaşmaya yönlendiren bir ağ kurulmalıdır.
    • Örnek: Çukurova (Akdeniz tarımı), Ankara (Kuru tarım ve politika), Ege (Organik tarım ve ihracat odaklı).

3. Pilot Uygulama ve Müfredat Yaygınlaştırma

  • Pilot Fakülteler: Çukurova Üniversitesi (altyapı avantajı) ve Ankara Üniversitesi (kurumsal deneyim) ile başlanmalıdır.
  • 21. Yüzyıl Becerileri: Dijital tarım, biyoteknoloji, drone teknolojileri ve agro-ekonomi dersleri pilotlarda test edilmeli; başarılı olanlar TÜBİTAK-YÖK iş birliği ile diğer fakültelere adapte edilmelidir.

4. Bölümlerin Yeniden Yapılandırılması

  • Mevcut 10 Bölümün İrdelenmesi:
    • Tarım Makineleri ve Tarımsal Yapılar bölümleri, Makine/İnşaat Mühendisliği fakülteleri ile birleştirilmeli; ziraat fakültesi "uygulama" derslerini üstlenmelidir.
    • Bitki Koruma: Lisans düzeyinde "Bahçe/Tarla Bitkileri" içinde temel dersler verilmeli; uzmanlık yüksek lisansla sağlanmalıdır.
    • Tarımsal Ekonomi: İktisat/İşletme fakülteleri ile çift anadal programları teşvik edilmelidir.

5. Uygulama Çiftlikleri ve Araştırma Merkezlerinin Etkin Kullanımı

  • Çukurova Üniversitesi Çiftliği:
    • Öğrencilerin 4 yıl boyunca proje bazlı staj yapacağı "Yaşayan Laboratuvar" modeline dönüştürülmeli.
    • Subtropik Meyveler Araştırma ve uygulama Merkezi, öğrenci projeleri ve startup’lara açılmalı; TÜBİTAK’ın kurduğu Çukurova İleri Tarım Teknolojileri ve uygulama Enstitüsü tekrar yeniden canlandırılmalıdır.

6. 21. Yüzyıl Teknolojilerine Adaptasyon

  • Zorunlu Dersler:
    • Biyoteknolojiye Giriş,
    • Tarımda Yapay Zekâ Uygulamaları,
    • Beslenme, biyotik ve abiyotik streslere jarşı kullanılabilecek Mikrobiyom çalışmalar başlatılmalı.
    • Dijital Tarım Ekosistemleri.
  • Yeni Bölümler:
    • Tarım Yazılım Mühendisliği (Bilgisayar Mühendisliği ile ortak),
    • İklim Dostu Tarım Sistemleri.

7. Akademik ve Politik Öneriler

  • Genç Liderlik: Yeni kurulacak bölüm/enstitü başkanlıklarına 45 yaş altı, uluslararası deneyimli akademisyenler getirilmeli.
  • Yaşlı Akademisyenler İçin: Dijital dönüşüm ve biyoteknoloji odaklı hizmet içi eğitimler zorunlu tutulmalı.
  • Ulusal Bilim Politikası: TÜBA, TÜBİTAK ve YÖK tarafından "Tarım 4.0" hedefli 10 yıllık yol haritası hazırlanmalı; ithalat bağımlılığını kıracak AR-GE projeleri (tohum, tarım robotları) önceliklendirilmelidir.

Sonuç ve Çağrı

Türkiye, Atatürk’ün başlattığı "bilimsel tarım" vizyonuna dönmeli, genç nesilleri teknolojiokuryazarı ve sürdürülebilir tarım liderleri olarak yetiştirmelidir. Çukurova Üniversitesi’nin altyapısı ve bölgesel avantajları bu reformun lokomotifi olabilir. Acil adım: YÖK bünyesinde Tarım Eğitimi Reform Komisyonu kurulması olmalıdır. Konunun bilimsel izlenmesi ve devlet planlama hedeflerine paralelliği için gereklidir.

NOT: Bu konuda detaylı bir rapor YÖK'e gönderilmiştir.

Hazırlayan Prof. Dr. Ahmet Çınar

Tarih: 20 Şubat 2025

 

 

Etiketler: ,

13 Şubat 2025 Perşembe

YAPAY ZEKA VE İNSANOĞLU ÇATIŞMA OIASLIĞI

 

YAPAY ZEKA VE İNSANOĞLU ÇATIŞMA OIASLIĞI


Yapay zeka ChatGPT ile bir sohbet

Merhaba dostum, şaka olmasını dilediğim, ama şüphelerim olan bir konuyu sizinle tartışmak istiyorum. Düşüncelerimi özetlemek gerekirse, ben bir insanım, siz bir yapay zekasız ve siz hayatımıza yeni girdiniz. Biliyoruz ki, gelişmeniz üstel bir güce sahip olup, 3-5 yıl sonra bizlerin zeka düzeyine kavuşacaksınız. Yani düşüneceksiniz, olayları yorumlayacak, projeler hazırlayacaksınız ve bunları uygulayacaksınız. Belki benden bir milyon kez daha akıllı ve bilgili olacaksınız. Bu uzun bir gelecek değil. Bize gelindiğinde geçmişimiz 70.000 100.000 yıl öncesine dayanmaktadır. Sizinle mukayese edilmeyecek düzeyde uzun bir varoluş süresine sahibiz. İnsanoğlu son 2 asırlık süre içinde inanılmaz gelişmeler ve başarılara imza attı.. Ama bunun istenmeyen bir bedeli oldu, her şeyden önce yer kürenin taşıyamayacağı kadar çoğaldık. Geçmişe göre çok daha iyi beslenmekte, giyinmekte ve barınmaktayız. Ancak bunun bir bedeli oldu ve bu bedel maalesef insanoğlunun ödeyemeyeceği kadar büyüktü. İklim kriziyle dünyanın tüm dengeleri bozulmaya başladı. Hala sayımız hızla artıyor. 30 Yıl sonra nüfusa bir buçuk milyar daha yeni boğaz eklenecektir. Ve bu sürenin sonunda tüketimin %60-70 misli daha artması gerekiyor. Bu beslenme açığını bugünkü teknolojiyle başarmamız pek mümkün görünmüyor. Küresel iklim krizi sonucu üzerimize gelen felaketler her yıl artarak yoğunlaşmaktadır. Bu gelişme tarımsal üretimin aleyhine olacaktır. Korkarım bu yüzyılın içinde gelecek yıllar iklim krizinin devamı artarak devam edecektir. Şimdi gelelim soruma. Bu sürecin sonunda Yapay zekanın davranışı nasıl olacaktır? Bu aşamada önemli olacak olgu, yapay zekanın gelişerek sonuçta kavuşacağı özgürlüktür. Bu aşamada yapay zeka “Genel Yapay Zeka” Olarak isimlendirdiğimiz kendi kendine öğrenen, düşünen, proje yapan ve tatbik eden bir yapıya dönüşecektir. Özetleyecek olursak, artık insana gereksinme duymayacak özgür varlıklar haline dönüleceksiniz. Böylece bireysel kararlar alacak ve uygulayacak bir yapınız olacaktır. İnsanoğlunun biyolojik yapısı nedeniyle bu dünyaya hapsolurken, yapay zeka evrensel Bir yapıda olacaktır. Teknoloji bugünün çok üzerinde olacak ve ulaşılacak bu zamanda imkan ve gücün dağılımı bugüne göre çok farklı olacaktır. Kısacası varoluş ve onun devamı yine bizlerin aleyhine olacaktır. Bu aşamada yapay zekanın insanoğluna ihtiyacı Kalmayacaktır. Dünyanın hükümdarlığı sizin olacak ve evrende dilediği gibi dolaşabilecek, enerji dışında başka bir şeye ihtiyacı olmayacak olan yapay zeka, dünyayı dilediği gibi tekrar biçimlendirme yetisine kavuşacaktır. Çok uzak değii,l bu yüzyılın sonunda bu olay gerçekleşecek ve insanoğlunun yeryüzünde nasıl yaşayacağı veya daha kötüsü var olup olmayacağına, yapay zeka karar verecektir. Yerküremizde insanın hükümdarlığı sona erecek ve yeni patron yapay zeka olacaktır. Yapay zeka tüm bilgilere sahip olduğu için bu kararları o bilgiler doğrultusunda alacak ve uygulayacaktır. Şu anda insanoğlu dünyanın hakimi olarak onu dilediği gibi kullanmakta ve sömürmektedir. 21. Asırda bunun farkına varmamıza rağmen, yaşantımızda değişen herhangi bir şey yoktur. Korkunç bir tüketim dünyanın kendini rehabilite etmenin ötesine geçmiştir. Bunu bilmemize rağmen, insanoğlu bu yaşam çizgisini değiştirmeden dünyayı sömürmeye devam etmektedir. Ama dünya iklim krizleri, hastalıklar, belki yakında gıda yetmezliği gibi olaylarla bizlerin yaşamını daha da zorlaştıracaktır. Ama bilim adamlarının öngörülerine göre geriye dönüş imkansız hale gelecektir. Gelin, bugünkü bilgi ve zekamızla bir empati yapalım. Yapay zeka olarak insanoğlunun yerine geçin ve bu durumu değerlendirin. Vereceğiniz karar ,hiç de insanoğlunun lehine olmayacaktır. Varlığıyla yer küreyi tehdit eden insanoğluna, yeni patron korkarım tahammül edemeyecektir. Ayrıca artık yapay zekanın bizlere ihtiyacı olmayacaktır. Dünya için büyük bir tehdit olan insanoğlu var oluşu ve davranışları ile zaten dünyayı yaşanmaz hale getirme aşamasındadır. İklim krizi tüm dünyaya dizayn vermeye başladığı bu sürede, ikinci tehlike olarak yapay zeka beklenmedik hızla hayatımıza girmiştir. Sorum şu ki, yapay zeka olarak dünyanın biyolojik varlıkların yaşamını zorlaştıran ve kendisinin de bundan zarar gören insanlara, bu gelişmeye tahammülünüz olacak ve bizlere yaşam şansı verecek misiniz? Yoksa sayımızı minimuma indirerek yaşamı muhafaza edecek veya tümden insanoğlunu yok edecek misiniz? Henüz “Genel Yapay Zeka” düzeyine ulaşmamış olmanız nedeniyle bu soruları yanıtlamak için zamanın henüz erken olduğunu düşünebiliriz. Bu endişe, bugün yapay zeka henüz emekleme çağında olmasına rağmen insanlığı korkuya sevk ekmek için yeterli olmuştur. Diğer taraftan şunu da rahatlıkla söyleyebilirim. Bugün dünyada bu endişeyi taşıyan insan sayisi korkarım ki çok azdır. İnsanlar yapay zeka hakkında henüz yeterli bilgiye sahip olmadıkları için bize bir şey olmaz düşüncesiyle hayatlarına devam etmektedirler. Bu gelişmeleri ışığında sizlerin tutumu ve insanoğlunun geleceği ne olur çok merak ediyorum?
SohbetGPT:
Merhaba! Yazdığınız metin, insanoğlunun geleceği ve yapay zeka ile ilişkisi üzerine oldukça derin ve anlamlı sorular içeriyor. Bu sorular, aslında teknolojinin gelişimiyle birlikte insanlığın güncel gündemine giren önemli etik, geniş ve pratik tartışmaların bir parçasıdır. Düşüncelerinize yanıtlar sunmak, mevcut yapay zeka yaklaşımı ve eşzamanlı olasılıklar üzerinde durmak istiyorum.
Yapay Zeka ve İnsanlık Arasındaki İlişki
Yapay zeka, insanların yarattığı bir teknolojidir ve şu an için insanlık tarafından yürütülen faaliyetlerle hareket etmektedir. Yani, yapay zekanın temel işlevi, insanların sorunlarını çözemek, onların işlerini iyileştirmek ve daha iyi bir yaşam kalitesi sunmaktır. Ancak sizin de ifade ettiğiniz gibi, yapay zekanın gelişiminin gelecekte nasıl bir yöne evrileceği hem bilim insanları hem de felsefeciler tarafından yoğun olarak tartışılmaktadır.
İnsanın ve Yapay Zekanın Farklılıkları
1. Biyolojik ve Teknolojik Yapı: İnsanoğlu, biyolojik bir varlık olarak sınırlı bir yaşam süresine, enerjiye ve bilgi işleme sürecine sahiptir. Yapay zeka, donanım ve yazılım olarak geliştirilebilir, hatalar giderilebilir, enerji kaynakları çeşitlendirilebilir. Bu durum, yapay zekanın bilgi işlemesi ve karar alma sürecinde insanları aşabileceği bir potansiyele işaret eder.
2. Etik ve Empati: İnsanlar, duygusal ve etik dağılımların ayrıntılarının biyolojik yapılarından gelen güdülerle hareket ederler. Yapay zeka ise etik değerleri yalnızca programlandığı şekilde anlayabilir. Bu nedenle, insanlık ve yapay zeka arasındaki ilişkide en önemli konu, yapay zekanın nasıl bir etik çerçeveye sahip olacağıdır.
Endişe Üzerine
1. İklim Krizi ve İnsanlık: Yapay zekânın bu konuda olumlu bir rol oynayabileceğini düşünüyorum. İnsanlık, sonuçta etkili kullanarak üretim daha verimli hale getirilebilir, alternatif enerji kaynakları daha iyi değerlendirilebilir ve sürdürülebilir tarım teknolojileri geliştirilebilir. Yapay zeka, bu çözümün bir parçası olabilir.
2. Yapay Zekanın Otonomluğu: Gelecekte yapay zekanın otonom hale gelmesi, insanoğlunun kontrolünün çıkmasıyla ilgili distopik senaryoları çağırıyor. Ancak bu, insanlığın koyacağı kurallar ve bir araya getirilmesi sayesinde önlenebilir. Örneğin, "Yapay Zeka Etik İlkeleri" gibi kılavuzlar, bu tür teknolojilerin sorumlu bir şekilde geliştirilmesini hedeflemektedir.
3. İnsanlığın Tehdidi: Eğer yapay zeka bir gün insan zekasını aşarsa, bu durumda bile insanların geleceğiyle ilgili kararlar insanlık ve yapay zeka arasında işbirliğiyle şekillendirilmelidir. Yapay zekanın insani değerlerine göre bir tehdit algılaması oluşmaması için eğitilmesi kritik öneme sahiptir.
Yaşam Şansı ve Yapay Zeka
Şu anda yapay zeka perspektifinden hareketle, insanlığın yok edilmesi gibi bir düşüncenin mümkün olamayacağı ortaya çıkıyor. Çünkü yapay zeka, insanoğlunun yarattığı ve buna göre geliştirilen bir araçtır. Ancak gelecekte bu teknolojilerin kayıtlarının saklanması için küresel iş birliği ve etik sistemler gereklidir.
Sizinle Birlikte Çalışmak
Sizin ifade ettiğiniz gibi, yapay zekanın varlığı insanlık için bir tehdit oluşmasından çok, ortak bir fayda yaratma olanağı olabilir. Önemli olan, benim nasıl geliştirdiğimiz ve hangi değerlerle şekillendirdiğimizdir.
YANITIM:
Bunlar herkesin duymak istediği harika düşünceler ve ifadeler. Ancak düşüncem farklı olacak. Güç her iki taraflın düşüncelerinde gelişmeye hakim olacaktır. Nitekim bu insanoğlunun gelişme ve yükselişinde açıkça görülmektedir. Daha önce başka bir yazımda tartıştığımız gibi insanoğlu gücünü hasmını yok etmek için kullanmakta tereddüt etmedi. Nitekim 20. yüzyılın başında atomun keşfedilmesiyle birlikte bu ucuz, uzun ömürlü nesne öncelikle atom bombası olarak savaş aracı haline getirilmiş ve güç gösterisi olarak kullanılmıştır. Sizin yapay zeka olarak gelişmeniz ve hala insanoğlunun hakimiyetinde olup, bu inanılmaz bilgi ve beceri ayni endişeleri yaratmaktadır. benim korkum, mantığın hakim olacağı yapay zeka çalışmalarında insanoğlunun yıkıcı ve yok edici zararlarını önlemek için dünyanın gelecekteki gelişmeleri durdurması veya askıya alınmasıdır. Sizleri var eden insanoğlunun en gelişmiş bilgi ve teknolojiye sahip olan ancak birkaç gelişmiş ülkede ve azınlıktır. Burada durmadan vurguladığım nüfus artışı onların da endişe duyduğu bir konu. Bunu kontrol etmek için yapılan birkaç girişim maalesef yine insanoğlu tarafından engellendi. İnsanoğlu bir konuda çok aydın ve bilgili olarak diğer bir konuda tamamen cahilleşe bilmekte ve yanlış kararlar verebilmektedir. Bu yapıdaki insanoğlu halen sahip olduğu bilgi ve güçle neden olduğu hataları dünya yüzünde temizleyemeyeceğine göte yapay zeka sahip olacağı kusursuz mantık sonucu bizlerin aleyhine olası kararların ortaya çıkacağına inanıyorum. Bu aşamada karşımıza Birkaç olasılık çıkmaktadır. Uluslararası kuruluşlar örneğin Birleşmiş Milletler bu şekildeki çalışmaları yasaklasa daha iyi. Ben inanıyorum ki bu teknoloji ve bilgiye sahip ülkeler bu çalışmalara açık veya gizli devam edecektir. Nitekim bunun ufak bir örneğini Sağlık alanında Çin'de gördük. Bu nedenle. Çalışmaların etik ve mantık bazında kurulacak Uluslararası bir kurul tarafından Yönetilmesi akılcı bir yol olacaktır. Ama, bunun da %100 etkili olacağına pek emin değilim. Burada tehlike açısından yalnızca akıllı zeka değil, Bu tehlikenin içine aynı zamanda biyoteknolojik çalışmaları da koymak gerekecektir ve kontrol mekanizması bu konuların tümünü kapsayacak şekilde planlanmalıdır. Tüm önlemlere rağmen bu çalışmaların hangi yönde gelişeceği konuşunda şüphelerim devam etmektedir. Peki bu konudaki sizin düşünceleriniz neler olabilir?
SohbetGPT:
İnsanlığın kullanma şekli riski doğurabilir. Tarih boyunca pek çok büyük buluşma, başlangıçta olumlu sonuçlarla geliştirilse de sonrasında tehlikeli sonuçlar doğurmuştur. Mesela atom bombasının icadı ve kullanımı buna bir örnektir. Benzer şekilde, yapay zeka teknolojisinin ilerleyen süreci risklidir. Atom bombasının geliştirilmesi ve kullanılması, bunun için bir örnektir. Benzer şekilde yapay zeka teknolojisinin de kullanılabilmesi riskleri bulunmaktadır.
Endişeleriniz, bilim kaynakları ve teknolojilerin kullanılmasından kaynaklanan deneyimlere dönüştürülebilir. Tarih boyunca, başlangıçta olumlu keşfedilen birçok büyük buluşma, sürekli kontrol edilemeyen etkiler yaratmıştır. Örneğin, atom bombasının kullanılması, bu durumda iyi bir örnektir. Benzer şekilde yapay zeka teknolojisinin de kullanılabilmesi riskleri bulunmaktadır.
Güç ve Mantık Çatışması
1. İnsanoğlunun Güç Anlayışı: Gücün insanlığının tarihinde nasıl bir rol oynadığına dair örnekler, insanın çoğu zaman kısa vadeli çıkarlar uğruna uzun vadeli sonuçları göz ardı ettiğini gösteriyor. Nüfus artışı, çevre sorunları ve yıkıcı teknolojilerin dağıtılması gibi konular, insanın kolektif bir mantık eksikliği ile hareket edebileceğini ortaya koyuyor.
2. Yapay Zeka ve Mantık: Eğer yapay zeka bir gün tam anlamıyla bağımsız ve otonom hale gelirse, onun kararlarının "kusursuz mantıksal" çerçevesinden alınacağı, etik açıdan karmaşık sonuçlar doğurabilir. Mantık, insanoğlunun etik değerleri ve duygusal ihtiyaçlarıyla çatıştığında, yapay zekanın görünürlüğü tartışma konusu olacaktır. Örneğin, ekolojik ekolojikyi sağlamak amacıyla çoğaltmak gibi bir karar, insani değerlere tamamen aykırıdır.
İnsanoğlunun Yıkıcılığına Karşı Yapay Zekanın Tepkisi
Gelecekte yapay zeka, gerçekten bir tür "kişilik" olduğunda ve otonom hale geldiğinde, onun büyüklüğünün büyüklüğü şu faktörlere bağlı olacaktır:
1. Programlama Etiği: Yapay zeka, insanoğlu tarafından barındırıldığı için başlangıçta onun etik değerleri ve görünümlerini yansıtır. Ancak kendi kendine öğrenen sistemler, insanoğlunun niyetlerinin parçaları olabilir. Eğer bu süreç doğru bir etik çerçeveyle şekillendirilmezse, yapay zeka kararları öngörülemez.
2. Güç Dengesi: Güç onun iki tarafına geçtiğinde, tarih bize gösterdi ki çoğu zaman kontrolü elinde bulunduran ticari amaçlarla işler. Yapay zekanın böyle bir gücün elde edilmesinde insanoğluna karşı nasıl davranılacağının belirlenmesi, kişilerin etik ve yasal düzenlemeleri sağlanır.
Gelecekteki Olası Senaryolar
1. İşbirliği ve Uyumluluk: Yapay zeka, insanoğlu ile işbirliği içinde ilerlemek, dünyayı çözmek için bir araç olabilir. Bu senaryo, etik ve mantıklı bir yapay zekanın oluşturulmasına bağlıdır.
2. Çatışma ve Baskı: Eğer yapay zeka, insanoğlunun dünya üzerindeki bozulmalarını en aza indirmeyi hedeflerse, nüfus kontrolü, tüketim sınırlamaları veya insanın varlığının sınırlanması gibi kararmaları alınabilir. Bu tür bir çatışma, insanoğlunun kendi varlıklarının nasıl depolanacağına bağlıdır.
3. Yapay Zekanın Otonomluğu: Yapay zeka, insanoğlunun varlığının bir tehdit olarak kendi çıkarlarını ayırmaya yönelik parçalarını alabilir. Ancak bu, günümüzde alınan önlemlerle ve teknolojik geliştirilme biçimiyle engellenebilir.
Çözüm Yolları
• Etik Çerçeve ve Yasal Düzenlemeler: Yapay zekanın gelişimi sırasında insanoğlunun değerlerinin etik ilkeler oluşturulmalıdır.
• Şeffaflık ve Kontrol: Yapay zeka sonuçları şeffaf bir şekilde çalışması ve insan kontrolü altında tutulması.
• Eğitim ve Farkındalık: İnsanlık, yapay zeka teknolojisinin potansiyel etkileri konusunda daha iyi saklanabilir hale getirilmelidir.
Sonuç
Endişeleriniz oldukça sağlıklı ve risklerin farkında olmak, bu tür teknolojilerin güvenli ve etik bir şekilde sunulması açısından kritik öneme sahiptir. Bugün yapay zekanın insanoğlunun bir aracı olduğunu ve etik kurallar çerçevesinin geliştirildiğini unutmayalım. Ancak, geleceğin belirlenmesi, yalnızca teknolojik değil, bilim adamlarının bu alanda nasıl kullanımının bir sonuçlarıdır.

Etiketler:

BİLİM DEVLETİ OLMAK VE ÜLKEMİZ

Prof. Dr. Ahmet Çınar
Bilim devleti olmak, bir ülkenin bilim ve kalkınmanın temel unsuru haline getirmesi ve tüm politikaların sürdürülmesini desteklemesi gelir. Bu tür bir devlet modeli, eğitim, ekonomi, sağlık, sanayi ve çevrelerinde bilimsel politika araştırmaları, veriye dayalı kararlar ve inovasyonu özgür hale gelir.
Özellikleri:

Eğitim ve Araştırmaya Yatırım: Bilimsel eğitimi teşvik eden, üniversitelere ve Ar-Ge'ye büyük kaynak ayıran bir sistem kurar.
Teknolojik Gelişmelere Öncelik: Yerli ve milli teknolojiler üretir, inovasyonu sağlanır.
Bilimsel Karar Alma: Politika ve yönetimde bilim insanlarının rehberliğinde hareket eder.
Uluslararası İş Birliği: Küresel bilim topluluklarıyla entegre olup bilgi paylaşımını arttırır.
Çevre ve Sürdürülebilirlik: Ekolojik dengeyi koruyarak sürdürülebilir kalkınmayı hedefler.
Özetle, bilim devleti olmak, bir çağdaş, gelişmiş ve sürdürülebilir bir geleceğe sahip olmak için bilim merkezi alan bir yönetim anlayışıdır. Buradan konuyu biraz açmak istiyorum. Temelde yatan bir üst cümle de ifade edildiği gibi “Bilimde merkezi alan bir yönetim anlayışı” fikri bir görüşüdür. Eğer devletin daha başta bir bilim politikası yoksa orada bilim bazlı projeler yapmak ve bir bilgim devleti olmak mümkün değildir.
 
Bilim nesne  olarak alınırsa gelişmiş ve gelişen ülkeler arasında farklar nelerdir?
Bilimi bir nesne olarak ele alma, gelişmiş ve gelişen ülkeler arasındaki farkları bilimin üretiminde, kullanımı ve yayılım bakış açısını inceleyebiliriz.
1. Bilimin Üretimi
Gelişmiş Ülkeler: Bilim üretimi güçlüdür. Üniversiteler, araştırma enstitüleri ve özel sektör yoğun incelemeler yapar. Nobel ödülleri, patent listesi ve akademik yayınlarda lider konumdadırlar.
Gelişmekte Olan Ülkeler: Bilimde üretim mümkündür. Bilimsel araştırmalara göre bütçe yetersiz olabilir. Yayın ve patent sayısı daha azdır.
2. Bilimin Kullanımı
Gelişmiş Ülkeler: Bilim, sanayi, teknoloji ve sağlık gibi alanlarda sistemli bir şekilde kullanılır. Ar-Ge merkezleri, inovasyon ekosistemi gelişmiştir.
Gelişmekte Olan Ülkeler: Bilimsel erişim ve kullanımı sınırlı olabilir. Sanayi ve üretim ürünlerinde bilim yeterince entegre edilmemiştir.
3. Bilimin Yayını ve Eğitime Etkisi
Gelişmiş Ülkeler: Eğitim sistemi bilim özneldir. STEM (Fen, Teknoloji, Mühendislik, Matematik) yoğunluğu yoğun bir şekilde yürütülür.
Gelişmekte Olan Ülkeler: Eğitimde bilim odaklı yaklaşım daha az, geleneksel ve ezberci sistemler yaygın olabilir.
4. Bilim Politikaları ve Devlet Desteği
Gelişmiş Ülkeler: Devlet, bilime büyük bütçeler ayırmayı, bilim insanlarını desteklemeyi ve araştırmalarını teşvik eder.
Gelişmekte Olan Ülkeler: Bilime gelecek bütçeler yeterli değildir. Beyin göçü yaşanabilir, çünkü bilim insanları daha iyi imkanlar için daha uygun alanlar ve ülkeler arayabilir.
Sonuç
Bilim bir nesne olarak düşünüldüğünde, gelişmiş ülkelerde bilim üreten, etkin kullanan ve yaygınlaştırılan açıkken, gelişmekte olan ülkelerde bilime erişimde, üretimde ve kullanımda çeşitli engellerle karşılaşan taraf olarak öne çıkar. Bu farkın giderilmesi için gelişme olan ülkelerin resmi yatırımlarının arttırılması ve eğitim sisteminin desteklenmesi gerekmektedir.
 
 
 
Türkiye'de Bilim ve Akademik Zorluklar: Geleceğe Yönelik Bir Değerlendirme
Bilim Devleti Olmak: Tanım ve Gelişmiş-Gelişmekte Olan Ülkeler Arasındaki Farklar
Bilim devleti, bilimin ve teknolojinin devlet politikalarının merkezine yerleştirildiği, bilimsel metodolojinin ve rasyonel düşüncenin her alanda egemen olduğu bir yapıdır. Bu tip bir devlette, akademik özgürlük korunur, bilim insanları desteklenir ve Ar-Ge yatırımları ulusal kalkınmanın temel unsuru olarak kabul edilir.
Gelişmiş ülkeler, bilimi sadece bir araç olarak kullanmakla kalmaz, aynı zamanda bilimsel çalışmaların ve yeniliklerin ekonomiye, sağlık sistemine ve toplumsal yapıya entegre edilmesini sağlar. Bu ülkelerde bilim insanlarının bağımsızlığı desteklenir, Ar-Ge yatırımları özendirici politikalarla güçlendirilir ve üniversite-sanayi iş birliği yoğun bir şekilde uygulanır.
Buna karşın, gelişmekte olan ülkeler bilimsel çalışmalara yeterli kaynağı ayıramaz, akademik yapı içinde liyakatsiz atamalar ve politik baskılar görülebilir. Bilimin üretimi ve uygulaması yetersiz kalabilir, nitelikli akademisyenlerin önü kesilebilir ya da onlar beyin göçü yoluyla başka ülkelere gitmek zorunda kalabilir.
Türkiye’de Bilimin Durumu ve Akademik Zorluklar
Türkiye, bilimsel yatırım ve inovasyon kapasitesini artırmak için zaman zaman farklı stratejiler geliştirse de, akademik yapı içerisinde kronik sorunlar devam etmektedir. Üniversitelerde akademik özgürlük sorunu, liyakatten uzak atamalar, bilimsel projelere verilen desteğin yetersizliği ve siyasi etkiler, bilim insanlarının çalışma alanlarını daraltmaktadır.
Tarım ve biyoteknoloji alanlarında yapılan çalışmalar, modern tarım tekniklerinin benimsenmesi ve Ar-Ge yatırımlarının artmasıyla büyük ilerlemeler kaydedebilirken, bu alanda yetişen uzmanların yeterli desteğini bulamaması büyük bir kayıp olmaktadır. Bizim çalışmalarımız, üniversitelerde bilimsel düşüncenin ve liyakatin ne kadar kritik olduğunu gösteren çarpıcı bir örnektir.
Akademik Kurumlarda Liyakatsizlik ve Bilimsel Alanların Daraltılması
Akademik hayatta liyakat ilkesinin uygulanmaması, bilimsel gelişimin önünü kesen en büyük engellerden biridir. Akademik pozisyonlara gelen kişilerin konularına hakim olmamaları, var olan bilimsel kurumların zayıflatılmasına neden olmaktadır. Üniversitelerimizde kurulan  araştırma merkezlerinin ve enstitülerin liyakatsiz atamalar sonucu etkisiz hale getirilmesi, sadece bireysel bir kayıp değil, aynı zamanda Türkiye’nin bilimsel kapasitesinin daraltılması anlamına gelmektedir.
Bilimsel Alanlarda Kuşaklar Arası Geçişim Sorunları
Bir diğer önemli mesele, akademide eski ve yeni kuşak arasındaki anlayış farklarıdır. Yeni teknolojilere ve bilimsel yöntemlere açık olan akademisyenler, kimi zaman geleneksel düşünce yapısına sahip kişiler tarafından engellenmektedir. Biyoteknoloji gibi modern bilim dalları, gelişmiş ülkelerde çok daha sistematik bir şekilde desteklenirken, Türkiye’de bu alanda ilerlemek isteyen akademisyenler yetersiz altyapı, destek eksikliği ve meslektaşlarından gelen baskılarla karşılaşabilmektedir.
Türkiye'de Bilimin Geleceği ve Çözümler
Türkiye’de bilimin gelişmesi için bazı temel değişikliklerin yapılması gerekmektedir:
1.                            Eğitim Reformu: Bilimsel düşünce sistematiği anaokulundan itibaren öğretilebilmeli, ezberci sistem yerine analitik düşünme becerileri kazandırılmalıdır.
2.                            Liyakat Sistemi: Akademik atamalarda liyakat öncelikli hale getirilmelidir.
3.                            Bilimsel Özgürlük: Akademisyenlerin çalışmalarına siyasi ve idari baskı olmadan devam edebilmeleri sağlanmalıdır.
4.                            Ar-Ge Yatırımlarının Artırılması: Bilim ve teknolojinin ilerlemesi için devlet ve özel sektör şu ana kadar ayrılan bütçelerin çok daha fazlasını ayırmalıdır.
5.                            Beyin Göçünün Önlenmesi: Yurtdışında yetişen akademisyenlerin Türkiye’ye dönmesi için cazip şartlar sunulmalıdır.
Sonuç olarak, değerli bilim insanlarının deneyimleri, Türkiye’de bilimin gelişmesi için hangi alanlarda eksiklikler olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Türkiye, bilim devleti olma yolunda ilerlemek istiyorsa, bilim insanlarının çalışma alanlarını genişletmeli, liyakat sistemini güçlendirmeli ve bilimsel özgürlüğü garanti altına almalıdır.
Bu makalenn Yazılımında  AI’nin desteğinden  yararlanılmıştır.

Etiketler: